Editör notu: Aşağıda yer alan metin, küratör Deniz Kırkalı'nın poşe iş birliğiyle gerçekleştirdiği ve 3 katmandan oluşan Etüt çalıştayına dairdir. Orta Format olarak Güncelleme #28 üzerine çalışmaya başladığımızda sevgili Deniz ve poşe'den çeşitli inisiyatif ve bağımsız oluşumlar, sanatçılar kolektifleri, küratörler ve akademisyenleri davet ettikleri Etüt kapalı oturumlarına davet edildiğimize dair bir mail aldık. "Türkiye'de sanat inisiyatifleri, kolektifler ve kültür üreticileri olarak nasıl bir süreçten geçiyoruz? Jenerasyonel olarak karşı karşıya olduğumuz engeller neler? Bunlar geçmişteki engellerden nasıl farklı? Kurumsal bilgi/kültür üretimi ve işleyiş şekillerine nasıl alternatifler sağıyoruz? Bizler de kendi içimizde kurumsallaşıyor muyuz? Nasıl farklı yöntemler geliştirebiliriz? Birbirimizden ne öğrenebiliriz?" gibi sorulara cevaplar arayan ve farklı metodolojilerden alıştırmalarla oluşturulmuş bu atölyeye, Orta Format adına İpek Çınar katıldı. Bu çalıştayın daha kapsamlı ayrıntıları ve dokümantasyonu, önümüzdeki aylarda çevrimiçi platformda yer alacaktır.
Ekim ve Kasım 2019 aylarında poşe organizasyonunda Etüt'ün birinci ve ikinci davetlerini gerçekleştirdik. Etüt, Türkiye'deki kültür ve sanat ekosistemi içerisinde kolektif çalışma modelleri etrafında düşünmeyi ve alternatifler yaratmayı amaçlayan üç davetten oluşan bir programdır. Bir gözlem alanı olarak işleyen Etüt özdüşünümünü, kolektif beyin fırtınasını ve alternatifler tahayyül etmeyi önceliklendirir.
Özdüşünüm ya da bu davet kapsamında kolektif düşünme için, zamansal duraklamaların önemli olduğunu düşünüyoruz. Etüt; düşünceyi, deneyimi, beceriyi paylaşmak ve bağımsız kültür ve sanat toplulukları olarak hep birlikte karşılaştığımız zorluklar üzerine düşünmek/davranmak için bir davettir. Aynı zamanda birbirimizden öğrenmeye ve inisiyatifler, kolektifler ve kültür üreticileri olarak; işleyişimize kolektif karşılıklar ve alternatif yöntemler düşünmeye bir çağrıdır. Türkiye'deki bağımsız sanat inisiyatiflerinin ve kolektif yapıların nasıl işlediği ve önemi üzerine süregelen diyaloglara paralel olarak, bu ekosistemi işleyiş mekanizması içerisinden incelemeyi ve sorgulamayı amaçlıyoruz. Bu bağlamda Etüt, nasıl çalıştığımız, nasıl daha farklı çalışabileceğimiz ve nasıl farklı çalışmak istediğimiz üzerine bir tefekkürdür.
Etüt, 5 Ekim'de poşe'de Larissa Araz ve Öykü Canlı ile poşe'nin oluşum süreci, bir buçuk senelik yolculuğu ve bir inisiyatif olarak nasıl işlediği üzerine bir konuşma ile başladı. Sonrasında Ege Demirtaş'ın aynı gün poşe için gerçekleştirdiği araştırma grubunun metodolojisini ve çıktılarını paylaştığı sunumu ile devam etti. Sonrasında 3-10-17 Kasım tarihlerinde SALT Galata ev sahipliğinde birçok sanatçı kolektifi, bağımsız oluşum, araştırmacı ve inisiyatif ile birer günlük "Etüt:Çalıştay" adını verdiğimiz atölyeler gerçekleştirdik. Atölyelere Mert Acar, Fatma Belkıs, Elif Bursalı, İpek Çınar, Özgür Demirci, Ayşe Gür, Borga Kantürk, Gizem Karakaş, Ayşe İdil İdil, Zeynep Okyay, Nursaç Sargon, Ayşe Sarı, Merve Şen, İlayda Tunca, Ezgi Tunceri, Yasemin Ülgen, Barış Yalaz, Saliha Yavuz ve Burcu Yılmaz katıldı.
Üç pazar boyunca süren atölyeler uzun bir tanışma ve ilişki haritalanması ile başlayıp, birlikte kurgusal bir topluluk ve/veya kolektif tasarlanması, belirlenmiş beş ana kelime üzerinden deneyim aktarımı ve son olarak da toplu bir tartışma seansından oluşuyordu. Atölyelerde alternatif olma, dahil etme/dışarıda bırakma, ekonomik modeller, sorumluluk ve sürdürülebilirlik şeklinde belirlenen beş ana kelime/konu üzerinden şekillenen konuşmalar gerçekleştirdik.
İngilizcedeki sustainability kelimesinden Türkçeye sürdürülebilirlik olarak geçen kelimenin etimolojik yapısı üzerinde durduk ve bu çerçevede kelimenin yetersizliğinin ve yanıltma tehlikesinin üzerine konuştuk. Oysa ki sustainability, fiziksel veya zihinsel destek veya güçlendirme anlamlarını da taşıyor. Yani yalnızca zamansal bir devamlılık ve ayakta kalma düşüncesindense var olanı güçlendirme, iyileştirme ve dönüştürme de söz konusu. Bu bağlamda Türkiye'deki kolektifler, oluşumlar ve inisiyatifler de sürdürülebilir olmayı düşünürken belki de yalnızca ölümsüz olma arzusundan sıyrılmalı. Sürekli değişen aciliyetlere nasıl adapte olabilir ve işleyişimizi tekdüzelikten çıkarabiliriz? Farklı sorulara farklı yöntemlerle nasıl cevap arayabiliriz? Yani hem geçiciliği önleyip hem nasıl sürekli dönüşüyor olabiliriz?
Kolektif çalışma pratiklerine ve müşterek yapılara duyduğumuz ihtiyacın artıyor olmasının sebeplerini ve destekleyici alternatif ağlar kurmanın önemini konuştuk. İlişiğimiz olan oluşumlar, kolektifler, kurumlar, üniversiteler ve işbirlikçilerden yola çıkarak gerçekleştirdiğimiz haritalandırma hem bağlılıklarımızı hem de aynı zamanda kendi kurduğumuz alternatif sistemleri besleyen ilişkileri düşünmemizi sağladı. Bu ilişkileri arkadaşlık, profesyonel, kurumsal bağlar ve aynı zamanda zamansal ve mekansal ilişkilerle kapsamında düşündük. Belirli sorular sorarak başladığımız bu kolektif beyin fırtınaları yalnızca daha fazla soruya yol açtı.
Alternatif olmak ne demek? Nasıl alternatif bilgiler üretiyoruz? Birbirimiz için nasıl alternatif yapılar ve imkanlar sağlayabiliriz? Nasıl iş bölümü yapıyoruz?
Bağımsız olmak ne demek? Kimden/neyden bağımsızız? Hangi noktada artık bağımsız olmuyoruz?
Sanat inisiyatifleri ve kolektifleri, bir araya gelme ihtiyacı ve kurumlar ile köprü olma arasındaki dengeyi nasıl sağlar?
‘Biz' olmak, bazılarının ‘biz olmayan' olmasından geçiyorsa kimleri içeri alıyor, kimleri dışarıda bırakıyoruz? Bu bağlamda bir topluluk oluşturmak demek bazı sınırlar koymak mı demek? Bu sınırlar ne kadar sarsılmaz? Bu sarsılmazlık içerisinde ne kadar akışkan kalabiliriz?
Bunlar Etüt'ün son daveti olarak Şubat ayından itibaren sürece yayılan bir online platformda üzerine konuşmaya ve diyaloğu genişletmeye devam etmek istediğimiz sorulardan bazıları.