Kolektifin nasıl ve ne amaçla bir araya geldiğinden kısaca bahsebilir misiniz?
Kolektif 2014 yazında, Lila Khosrovian ve Anna Hahoutoff ile sanat ağları, görünürlük, yalnız çalışmanın zorluğu gibi konularda yapılan uzun tartışmaların ardından Camille Lévêque tarafından kuruldu. O zamanlar kimilerimiz daha çiçeği burnunda mezunduk ve geniş bir tecrübe, güçlü portfolyolar ve profesyonel bağlantılarımız olmadan iş hayatına giriyorduk. Bu nedenle birlikte hareket ederek, güçlü ve bütünleşmiş bir ekip haline geldik. Çalışmalarımız birbirinden farklılık gösterse de yaklaşımlarımız, çözümlerimiz ve zevklerimiz genellikle uyum içinde. Ortak bir platformu paylaşmak bize çalışmalarımızı daha geniş bir seyirci kitlesiyle paylaşma imkanı sağlarken, grup dinamiği de yeni mecralar denememize yardımcı oluyor. Her birimizin farklı güçlü yönleri var; bu sayede birbirimizi yazı, düzenleme, çeviri, Photoshop gibi çeşitli teknik alanlarda destekleyebiliyoruz. Oldukça farklı geçmiş ve yetiştirilme biçimlerine sahip sanatçıların birbiriyle yalın bir iletişim kurabilmesi ve Ermenistan, Rusya, Ukrayna gibi yeterince temsil edilmeyen ülkelere ışık tutulması bizim için önemli. Kolektif olarak büyük hedeflerimiz var ama grubun dinamiği sayesinde birbirimizden bağımsız biçimde de ilerlemeyi umuyoruz.
İnterneti bir sergileme alanı olarak kullanıyorsunuz. Okuduğumuza göre, hiçbir zaman bir yerde hepiniz bir arada olmamışsınız. Dolayısıyla interneti sadece bir sergileme alanının yanı sıra bir buluşma, proje değerlendirme ve tartışma alanı olarak da kullanıyorsunuz. Bu durum üretim sürecinizi ve ortaklığınızı nasıl etkiliyor? Artıları ve eksilerinden bahsedebilir misiniz?
Bu daha çok ilk zamanlarımız için geçerli bir durum. 2014 yılından bu yana çoğunlukla çevrimdışı olarak var olduk ve belli bir zamanda tek bir yerde buluşmak zor olsa da birbirimizi oldukça iyi tanıyoruz. Çoğumuz arkadaş ya da akrabayız. İnternet birbirimizle iletişim kurduğumuz, fikir ve bilgi paylaşımında bulunduğumuz bir buluşma noktası olmaya devam ediyor. Dolayısıyla kimi zaman oldukça kısıtlayıcı olsa da, bizi yeni etkileşim yolları ve sergileme fikirleri bulmaya zorluyor.
İnternet, sanat üretimi ve dolaşımı konusunda azami seviyede imkan sağlıyor. Örneğin internete erişimi olan herhangi bir insan, orijinal sahibinden bağımsız/habersiz biçimde bir çalışmaya erişebiliyor, bu çalışmayı kaydedebiliyor ve paylaşabiliyor. Bu durum üretim için oldukça verimli olsa da bir belirsizlik de yaratıyor. Siz de çalışmalarınızda hem bu malzemeleri, hem de özgün üretim yöntemlerini kullanıyorsunuz. İnternetin ulaşılabilirliği noktasında kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz?
Bir duruş olarak, çevrimiçi ortamda olabildiğince görünür olmak istiyoruz. Bu sadece internet aracılığıyla istediğimiz yere ya da kişiye ulaşabildiğimiz için değil, ayrıca internetin sanata özgür bir ulaşım yöntemi olduğunu gözardı edemeyeceğimiz için. Bu gerçekten de önemli bir nokta.
Hayatında bir müze ya da galeriye ayak basmamış birçok insan, ister bunu amaçlasın ister maruz kalsın, çevrimiçi ortamda sanatla karşılaşıyor. Bunun kötü tarafı ise intihal ve imge dolaşımını kontrol edememek. İşlerinin kopyalandığını, onaylamadığın şekillerde kullanıldığını ya da isim belirtilmeden alınarak kullanıldığını görmek daima üzücü bir durum. Yine de imgelerin dolaşıma girmesi ve farklı yerlere, kültürlere ulaşarak belki de onları etkileyebilmesi müthiş bir şey.
Çalışmalarınız kişisel ilgi alanlarınızla ortak ikonların bir birleşimi. Oldukça geniş bir yelpazeden nesneleri kullanıyorsunuz. Dahası, fotoğraftan videoya, giften kolaja birçok disiplini de bileşen olarak kullanıyorsunuz. Dolayısıyla bütün projeler bir yandan üreticisine özel bir biriciklik taşırken, diğer yandan ortak bir sese sahip. Bu üretim süreci nasıl ilerliyor? Üretimin ne kadarı kişisel bir karara, ne kadarı kolektif bir fikir birliğine dayanıyor?
Bu tamamen projeye bağlı. Çoğu proje oldukça kişisel olsa da, bazı projeler de grup toplantılarının ya da kolektiften başka birinin çeviri, düzelti gibi konulardaki yardımlarının sonucunda üretiliyor.
Çoğu proje gerçekten de birbiriyle diyalog halinde, çünkü genel olarak yakın bir zevke sahibiz ve benzeri konuları önemsiyoruz. Dolayısıyla konular, hatta bazen anlatma biçimleri de birbirini tamamlıyor.
Çalışmalarınızın fiziksel süreci nasıl ilerliyor? İnternet tabanlı üretim çalışmalarınızın fiziksel üretimini de bir şekilde etkiliyor mu?
Kesinlikle hayır. Bütün çalışmalar üç boyutlu gerçek yaşamda var olmak için yaratıldılar. Dolayısıyla sunum çevrimiçi ortamda oldukça farklı olsa da, bu onun kendi kimliği ve olası bir çevrimdışı gösterimden ayrılıyor.
Ayrıca çevrimiçi ortamda kullanılmak için üretilmiş bir malzemenin (örneğin bir gifin) bir ekran yerine canlı bir ortamda, mesela bir flipbookta sunulmak üzere dönüştürülmesi de bir zorluk.
2000'ler başındaki lo-fi, kitsch, dijital sanatın bugünlerde yeniden yükselişe geçtiğini görüyoruz. Hatta lo-fi aslen bir müzik terimi olmasına rağmen en sık kullanıldığı mecra bugünlerde değişmiş durumda. Hem sanatçı, hem de 80'ler sonu-90'lar başında doğan nesil olarak kendinizi bu eski/yeni ifade biçiminde nerede konumlandırıyorsunuz?
Her şey bir zaman meselesi ve sanırım tanık olduğumuz bu durum da şu anda 30'lu yaşlarında olan tüketicilerin kendi çocukluklarına dönüp baktıkları ve kendi gençlik yıllarında popüler olan görsel anlayışa dahil olmak istedikleri bir tür nostalji. Çünkü zamanında gerçekten havalı olmasının yanı sıra, şimdi de kolaylıkla hatırlanabilen bir dönem olarak karşımıza çıkıyor ve bu ikisi sıkı bir rabıta içinde.
Bu tür çalışmalar ayrıca -aynı vaporwave'de olduğu gibi- oldukça ilginç bir görsel karşılaşmanın sonucu. Bu bize çok ilgi çekici geliyor. Hem farklı dünyalardan, hem de farklı zamanlardan bahsediyor ve bu yüzden de oldukça evrensel hale geliyor.
Sanal-görsel kültürün bu denli dönüşüm içinde olduğu son 5 yılda (2014-2019), Live Wild Collective ve projeleri nasıl ilerledi ve yakın zamanda yayınlanacak yeni projeler var mı?
Konularımıza yaklaşım yöntemlerimiz elbette olgunlaştı, hatta araştırma ve video montaj, braille tekniği ya da kumaş baskı için dikiş yöntemleri gibi yeni teknikleri öğrenmeye ayırdığımız zaman daha da arttı. Yakın zamanda yayınlayacağımız kimi projeler var, aynı şekilde birkaç kitap da yayınlamayı planlıyoruz. Dahası, kişisel pratikleri korumaya devam edecek olsak da, ufukta daha fazla kolektif proje görünüyor.
Postmodernizme geçiş dönemi olan 1970'lerin başı, günümüzde hâlâ karşılaştığımız sanat formlarının da ilk defa denendiği bir dönemdi. Bu dönem aynı zamanda sanatçıların kendilerine "sanat emekçileri" dedikleri bir dönemdi.* Sizce buna bir girişimcilik diyebilir miyiz ya da sizin bu konudaki tutumunuz nedir? (Alıntı Kasım 2018-Ocak 2019 tarihleri arasında Depo İstanbul'da gerçekleşen "The Village Project İstanbul"dan yapılmıştır.)
Bence sanat dünyasında genel bir geçiş dönemi yaşanıyor. Sistem -en azından sanatçılar için- sürdürülebilirlikten oldukça uzak. Dolayısıyla sanatçılar da kendi pratiklerine farklı biçimlerde yaklaşıyorlar. Bu anlamda sanatçının üretimlerini çevreleyen unsurlardan daha çok sorumlu oldukları için girişimcilik de yeniden değendirilebilir. Sanatçılar tarafından işletilen inisiyatiflerin artışı bize bir şeyleri yönetme ve daha sürdürülebilir bir pratik kurma anlamında bir yükseliş olduğunu açıkça gösteriyor.