Fotoğraf-Metin İlişkilenmeleri Üzerine

#27
Merve Ünsal
Hakkında Diğer Yazıları

Spekülatif yöntemler kullanarak yapay zeka ve makine öğrenimi hakkında düşünen ve üreten sanatçı Bager Akbay'ın araştırma ve üretimlerini konu alan "Kontrol Odaları: Bager Akbay'ın Sanat Pratiğine Öz Eleştirel Bir Giriş + (kurmaca) Denemeler" kitabını Mine (Kaplangı) ile birlikte ele alırken, paratekst kavramını fotoğraf-metin ilişkilenmeleri aracılığıyla tekrar gündeme getirmenin yararlı olabileceğini düşündüm; fotoğrafı kullanan sanatsal üretimlerin metinle gittikçe giriftleşen ilişkisi, özellikle de son yıllarda Ali'nin (Taptık) tabiriyle fotobuk mecrasının yaygın kullanımıyla yeni katmanlar kazandı. Peki sanatçılar olarak metinle olan ilişkimizin, metinden beklentilerimizin kerteriz noktaları nedir? Fotoğraf alanında metni paratekst olarak değerlendirmek işlere ne kazandırır, ne kaybettirir? 

(Burada ikinci ve kişisel bir girizgah yapmak iyi olabilir diye düşünüyorum. Bana hangi mecraları kullanarak sanat yaptığım sorulduğunda, metin ve fotoğraf diyorum. Buradaki ‘ve' benim için önemli. İkisini birlikte kullanıyor ve ikisinin arasındaki gerginlikleri müzakere ediyor olmak, benim asıl malzemem. Metin ve fotoğrafın künye-fotoğraf ilişkisinin ötesinde kullanım olanaklarını araştırmayı önemsiyorum, merak ediyorum. Bunu denerken de cevap vermekte zorlandığım isteklerden biri ‘işlerini anlatsana.' oluyor. Bu ‘anlatma' meselesinde zorlanmamın nedeni bir taraftan genel sanatçı kaygıları, kendine güvensizlikler ama aynı zamanda da eğer anlatmam yeterli oluyorsa o zaman iş neden var? Ya da sabitlenmiş anlatım noktaları işin göğsüne oturup nefesini kesmez mi? Gibi. Bu denklemin bir diğer tarafı da, arkadaşlarımın işleriyle ilgili metinsel girişimler üzerinden düşünmeyi sevmiş olduğum için [sevgimi bir süre platonik olarak defterlerimde saklı kalacak şekilde yaşayacağımı buraya yazıyorum ki kendimi bu karar konusunda sorumlu tutabileyim] o metinlerle karşılaşmaların etrafındaki cambazlıklar. Eğer iş işse, metin metinse, iş hakkında konuşamadıklarımızın hıncını neden metinlerden çıkarıyoruz?) 

 

Merve Ünsal, Kurumsal Hırs, 2014. Anahtarlık. 

 

Paratekst, Türkçeye ‘yan-metin' olarak çevriliyor. Paratekst edebiyat bağlamında ortaya çıkmış bir terim. Edebi metnin kendisi dışındaki her şeye tekabül ediyor. Yani arka kapak yazısı, girizgah, tanıtım metni, metinsel ve biçimsel birçok unsur ‘ana' metni destekleyen ‘yan' metinler olarak işleyebiliyor. Yan-metin aslında birden çok metin olduğuna ve o metinlerin birbiriyle ilişkilenmesine işaret ettiği için benim niyetlerim bağlamında anlam olarak iş görüyor. Parateksti parafiction ile ilişkilendirmek istiyorum. Parafiction'ın kendi kurmacalığının farkında olarak, bütün gücü ve şiddetiyle kuruyor olmayı bir duruş olarak kabul eden hali ile paratekst'in metinselliğin etrafının çevrelenen, sarmalanan, biçimlendirilen bir şey olduğunu kabul edebilecek olması benzeşiyor. . 

Metin fotoğrafa zarar verebilir mi? Zarar bu bağlamda ne demek? Metinle fotoğraf arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?

 

Merve Ünsal, Tek Bir Köşe, 2019. Kıraathane'de Simbart'ın düzenlediği Duble sergisinden görüntü. Fotoğraf: Rıdvan Bayrakoğlu. 

 

Bu meseleyi de proje kelimesine bağlayarak aktarmaya çalışacağım. Proje kelimesinin kökleri bir şeyi ileriye atmaya, planlamaya, önceden tanımlanan bir tasarım yapmaya dayanıyor. Bu kelimenin sanat üretimi bağlamında kullanımı gözle görülebilen, hareket eden bir bedenin var olduğunu ima ediyor. Sanat üretimi alanında böyle elle tutulabilen bir ‘beden'in tanımlanıyor olması gözlemlenebilen ve tecrübe edilebilen bir şeye işaret ediyor ve böylece sanat, sübjektif olandan objektif olana doğru kayıyor. Tanımlanabilir hedefleri, görünür yolları olan sanat, nesnelleşiyor (buradaki nesne de sanat  nesnesi değil de ne olduğu önceden tanımlanmış olan, etki tepki ve muhtevası belirlenmiş bir nesne). 

Affect (duygulanım diye çevrilse de bence duygulanım, etkilenim, etkileşim gibi birden çok hale tekabül ediyor) elle tutulur hale getirme çabası, bireyin (burada sanat izleyicisi, sanat kullanıcısı olarak düşünüyorum) öznelliğine ve siyasal, sosyal affectine katkıda bulunabilecek olan sanat tecrübesini bir çıktıya dönüştürüyor. Bu metinselleştirme, ‘adını sen koy'culuk bir haritalandırma çabasıyla ilişkilendirilebilir. Harita, bu tanımlanmış bedenlere kuş bakışı bakmayı sağlayabilir. Böylece sanatı tecrübe etmenin bir parçası olmak yerine onu kuş bakışı izleyebilen, onun yerini tahlil edebilen bir gözlemciye dönüşebiliriz. 

Metni, fotoğrafik üretimi anlatan, tanımlayan, açıklayan bir şey olarak konumlandırmak hem üretimle araya bir mesafe koyuyor, hem de bizi tecrübe eden değil de bakan, gözlemleyen konumuna alıyor. Perspektifi belirleyen bu yaklaşım, bir bakma hiyerarşisi yaratıyor. Bu hiyerarşiyi yaratma ihtiyacı da eğer mesafe ve perspektif belli olmazsa temsile duyulan ihtiyacın belki de ortadan kalkabilmesi potansiyelidir. 

 

Merve Ünsal, Omurga, 2019. 

 

Bu yazıyı okuduktan sonra kimsenin proje metni tabirini kullanmayacağını umarak, işlerimizle ilgili herhangi bir metinsel karşılaşmada kendimize neleri sormamız gerektiğinin bir listesini yapmayı denedim: 

Metinden beklentim nedir? Metin işlerde var olan bir şeyi dile getirmek için mi var yoksa işlerde olmayan bir şeyi, bir arka plan hikayesini aktarmak için var? İkincisiyse, bu hikayeye gerek var mı? Paylaşmak istenen yöntem mi deneyim mi? Paylaşım ile aktarım arasındaki ilişki nedir? Metni yazan kişinin niyeti nedir? Bu niyetlerle benim niyetlerim uyuşuyor mu? Metinden istenen şey aslında işlerde olmadığını düşündüğünüz bir şeyse bu ‘şey' neden işlerde yok? Olmalı mı? Bu metin, yancı mı haritacı mı? Benim haritamdaki kerteriz noktalarım nedir?

 

Merve Ünsal, sağ-sol-yukarı-aşağı, 2019. F Projesi için üretilmiş matbu işin bir sayfası. 

 

Burada da bu sefer Roland Barthes'ın metnine dönmeye ihtiyaç duyuyorum. Barthes'ın ‘İş'ten Metne' yazısında da değindiği gibi; iş, sürekli dönüşmekte olan bir etkileşim alanında, yerinde durmayan ve duramayandır. İştirakçi-izleyici, her işle ilişkilendiğinde farklı bir tecrübe yaşar ve bu farklı tecrübeler de işin devinimi devam eden, yaşayan bir olgu olduğu fikrini güçlendirir. İzleyiciyle işin arasındaki ilişki süreklidir, süreli değil. Metinle kurulan ‘sağlamlaştırma' ilişkisi de kısa vadede işlevsel olabilecek olsa da, midemize yumruk atan o sanat deneyiminin altını oyar, ehlileştirir.