Mahremiyet kavramının, doğası gereği fotoğraf medyumu aracılığı ile irdelendiğinde kendi içerisinde bir tezat oluşturuyor olması yani diğer bir deyişle mahremiyeti delmeden mahremiyeti yansıtmanın pek de mümkün olmayışı açısından oldukça ilgimi çekiyor. Bir de bu duruma, kavramın derinliğinin ve altını dolduran diğer kavramların sertliğinin kültürlerarası bağlamda çokça çeşitlilik gösteriyor oluşu eklendiğinde, farklı kültürlere ait 2 eser aracılığı ile bu konuyu tartışma isteği uyandırdı bende.
İlk eser; fotoğraflarını Engin Gerçek'in çekmiş ve yazılı metinlerini Uğur Tanyeli'nin yazmış olduğu "İstanbul'da Mekan Mahremiyetinin İhlali ve Teşhiri: Gerilimli Bir Tarihçe ve 41 Fotoğraf" isimli kitap. Uzun bir zaman zarfına ithafen oluşturulmuş bu kitap bir belgesel niteliği taşıyor. Kitabın ilk yarısında mekan mahremiyeti konusunun tarihsel süreçteki evrimine dair yazılı kaynaklardan oluşan bir derleme sunulurken; ikinci yarıda konu, günümüzde geldiği nokta açısından fotoğraflar aracılığı ile izleyiciyle buluşturuluyor. Kitapta fotoğraf öznesi konumunda çeşitli etnik gruplardan bireylere yer verilmiş ve yabancılaştırmaya dikkat çekilmiş. Fotoğrafların tümünde seçilen özneler son derece renkli ve karakteristik özelliklere sahipler ve fotoğrafların renk kurgusu da bu özelliği destekleyici şekilde canlı ve abartılı tonlar ile sağlanmış. Her ne kadar kişiler, gündelik ortamlarında görselleştirilmek istense de; fotoğrafçıyla beraber konuk olduğumuz evlerde biz de bir yabancı, bir misafir konumundayız ve tüm mekanlar hatta bazen özneler bizim için önceden hazırlanmış en şık hallerine bürünmüşler. Bu da kitabın kendi içinde ters düşerek işaret ettiği bir karşıtlık. Fotoğrafların öznelerinin toplumdan bir şekilde ayrı düşüyor olmaları gibi kitap da kendi ismine aykırı düşüyor; mekan mahremiyeti teşhir edilemiyor ancak ev sahibinin göstermek istediği gibi görselleştirilebiliyor. Öyle ki Engin Gerçek kendi mahremiyet ihlalini de absürd ve müdahaleli bir gerçeklik ile deneyimleyiciye sunuyor.
İkinci eser ise Russian Interiors isimli, Andy Rocchelli'nin bu kitaba uzanan yolculuğu zengin bir kadının kişisel fotoğrafçılığını yapması için onu işe alması ile başlamış ve bu kadının her anında bulunup ona dair bir fotoğraf koleksiyonu oluştururken Rocchelli, kadın olmak kavramı üzerine son derece hususi ayrıntılar ile tanışmış. Fotoğrafların tamamının iç mekânlarda çekilmiş olması mahrem olana dâhil olmayı ve iç içe katlanmış sayfalar mahremiyetin katmanlı yapısını temsil ederlerken, kitapta zaman zaman kadın vücuduna göndermeler yapan yuvarlak hatlı objelerin fotoğraflarına da yer verilmiş. Bu özellikleri ile kısmen erotik bir alt yapıya sahip olduğu söylenebilecek bu kitap, kadın ile erkek arasındaki ötekileşmeyi bir erkeğin gözünden anlatıyor. Bu noktada ötekileşmiş kadınların duygu dünyasının derinliklerini görmeyi ve göstermeyi başaran Rocchelli'nin eşsiz deneyimleri, izleyiciye de benzersiz bir duygu durumu olarak geçiyor.
Gerek Engin Gerçek gerekse Andy Rocchelli, mahrem olanın ne olduğunu sorgulayarak başladıkları yolculuklarını temas ettikleri yüzeyler aracılığı ile ister istemez mahremiyetin ne olmadığını yansıtmak sureti ile tamamlamışlar. Her ne kadar Gerçek'in ve fotoğrafları ve konseptleri Rocchelli ile direkt olarak örtüşmese de; bu kitapların yaşattığı deneyimi ben de mahremiyet teması hakkında seçtikleri yolların farklılaşmasından beslenen ve zenginleşen bir düşünce demeti biriktirerek tamamladım.