"Temsiller üretkendir: Fotoğraflar, önceden varolan bir dünyayı yeniden üretmekle kalmaz, tüketimin (gerçek anlamda satın alarak tüketimin yanı sıra bakarak tüketimin de) nesnesi olan imgenin içinde neyin olacağını, birçok başka şeyle birlikte inşa eden hayli kodlanmış bir söylem kurar. Bu tesadüf değildir, dolayısıyla, fotoğrafçılığın kamusal görünürlüğü olan biçimlerinde imge büyük çoğunlukla kadındır. Fotoğrafçılık konu olarak kadını aldığında, aynı zamanda bir anlam seti olan ‘kadın' inşa eder ve bu set sonradan kendi kendine kültürel ve ekonomik dolaşıma girer." (1)
Uzunca süredir oldukça rahatsız olmama rağmen, rahatsızlığımın nedenini sözcüklere dökemediğim, bu nedenle de hakkında daha çok okuma yapmaya çalıştığım bir konu var. Tüm tatları bir anda kekremsileştirebilen bir haber ve görsel üretim şekli üzerine, ana akım medyada cinsel şiddet haberleri ve kullanılan fotoğraflar üzerine yoğunlaşmaya çalışıyorum. Haberler, reklam panoları, mail kutuları aracılığıyla her an ve her yerde; sivri tarafı tam da bana dönük biçimde kucağıma düşüveriyorlar. Bu sivri taraflarının kolayca tanımlanamamasından olsa gerek, bol keseden dağıtılan bu imajlar neredeyse her zaman saldırıya uğrayan kişinin mağduriyetini ortaya koyar ve onu seksüalize ederken; haber dili de "çaresiz", "güçsüz", "dram" gibi edilgenliği vurgulayan sözcükler ya da "Acı içinde kıvrandı", "Günlerce tecavüze uğradı" gibi magazinsel betimlemelere boğuluyor.
Bu yazıda hiç görsel olmayacak, baştan uyarmalıyım. Görselsiz yazı okumanın ne kadar zorlayıcı olduğunun ayırdında, ancak aynı görüntüleri bir kere daha üretmenin de mide bulandırıcılığındayım. Tek derdim böyle hassas bir konuyu daha iyi açıklayabilmek adına medya ve kültürel çalışmaların birkaç anahtar isminden ve kavramından bahsetmek. Benim kelimelere dökme çabama fazlasıyla yardımcı oldu, umarım kafasında soru işareti olan başka insanlarda da aynı etkiyi yapar, yahut biraz düşünmeye sevk eder.
2016 sonlarında, lisans hayatımın bana en çok yarar sağlayan dersini almaya başlamıştım. Temel matematik ve dil bilgisinin ötesine geçip, hakikaten ders çalışmaya başlamak gereken lise yıllarından bu yana pek parlak bir öğrenci sayılmam. Dersin adı "Media and Opinion" idi ve o güne kadar hakkında okumuş olsam da kendisinin kapağını açmadığım o harika kitabı elime aldım: "Aydınlanmanın Diyalektiği".
Max Horkheimer ve Theodor Adorno, bu kitaplarında kültürü bir endüstri olarak tanımlar ve bu endüstriye olumsuz bir çerçeveden bakarlar. Buna göre kültür endüstrisi, etkisi ve bütünselleştiriciliği günden güne artan bir manipülasyon sarmalıdır. (2) "Bütünselleştiricilik" biraz daha ayrıntıya ihtiyaç duyuyor. Özellikle televizyon ve radyo programlarına yönelen yazarlar, bu programlardaki şiddet dozajıyla haber programlarındaki şiddet dozajının birbirine ne kadar yaklaştırıldığından söz ederler. Böylece haberlerde seyrettiklerimizle televizyon programlarında seyrettiklerimiz birbiriyle bütünleşir ve biri akla diğerini getirir. Tersinden bakarsak, saldırı haberinde yer alan, ancak haber niteliği taşımayan yaş, giysi, kişinin nereye gidiyor olduğu gibi magazinsel ayrıntılar okuyucunun şiddeti somut ve kişisel bir olay olarak ele almasına, kendi "dışarıdan" gözüyle rahatlamasına ve cinsel şiddeti bir olgu olarak düşünmekten uzaklaşmasına neden olur. Burada Susan Sontag'ın "Başkalarının Acısına Bakmak" kitabında bahsettiği, korkunç fotoğraflara bakan kişilerin bu sayede bu kötü şeylerden uzak kalmış olma duygusunu tadarak bir tür rahatlama yaşadığını belirten katharsis etkisinden de söz etmeli. Bu rahatlama ve çekicilik, seyircinin yaşanan olayı bir televizyon programıymışçasına merakla inceleme isteğini artırıyor. (3)
Bir süre sonra Adorno kültür endüstrisi kavramının yanına "kolektif bilinçsizlik"i koyarak, ona yeni bir katman daha ekler. Yine televizyondan yola çıkan yazar, televizyonun sağladığı görsellik ilkesinin konsepti çoğunlukla es geçip, bilinçaltına oynadığından bahseder. Yani programlar insan zihninde ilk mesajıyla ele alınmanın ötesinde, satır aralarındaki gizli mesajlarla da yer eder. Bu noktada alt katmanda verilen mesajın, açık olarak verilenden daha etkili olduğunu vurgulamalıyım. Örneğin görsellerde kadınların cinselliğinin sıklıkla vurgulanması; bunun olayın oluşmasında bir etken olduğu algısını yaratır. Ya da saldırıya uğrayan kişi bir seks işçisiyse; mesleğine mutlaka vurgu, hangi ücrete, kaç kişiyle ilişkiye girmek üzere anlaştığı gibi ayrıntılarla ve kadının görece seksi fotoğraflarıyla mesleği tekrar tekrar hatırlatılır. Bununla okuyucuda yaratılmak istenen şey, bu "kötü yollar"dan uzak durduğu müddetçe güvende olacağıdır. Belki de bu nedenle görseller ve haber dili rahatsız etmesine rağmen, verilen esas mesaj bu olmadığı için bilinçaltı es geçiyor ve elde kalan tek şey kekremsi bir tat oluyor.
Başta sözünü ettiğim "kültür endüstrisi"nin temel dinamiklerinden biri ise tam da bu noktada karşımıza çıkıyor. Bunu Stuart Hall, kodlama/kodaçımı teorisiyle çok daha açık ve direkt bir alana yönelterek ele alır: medya imajları yansıtmaz, ama sunar. Bunu yaparken de hakim ideolojiye hizmet edecek şekilde olay ve olguları seçer, yapılandırır ve biçimlendirir. (4) En büyük sıkıntı da anahtar sözcüğün yansıtmak değil de sunmak olduğu noktada. Haber görselleri ne okuyucu tarafından ne de haberi yazan tarafından farkındalıkla ele alınır. Tam tersi, haberlere bir oldu bitticilik hakimdir. Biraz önce örneğini verdiğim okuyucunun cinselliğinin vurgulandığı haberlerin kodaçımı ise çoğu zaman "O saatte sokakta ne işi varmış", "Olay sırasında ne giyiyormuş", "Saldıran kişiyi tanıyor muymuş" gibi soru ve yorumlar şeklinde geri döner. Bu da saldırıya uğrayan kişinin sahip olabileceği bağışlama/suçlama hakkını medyanın, daha sonrasında da okuyucunun eline verir. Bence bu nokta oldukça önemli: okuyucu ve medya, olayı kendi içinde açıklama ve suçlama/bağışlama hakkı kazanır.
Hap niteliğinde bir kıssadan hisse almak gerekirse; medyanın cinsel saldırı haberlerinde kullandığı görseller ve dil kesinlikle bilinçsiz seçilmez. Şiddet olaylarının kişisel husumetlerden değil, sistematik olgulardan çıktığı ve bunun temelinde de kadınlar üzerindeki tahakküm talebinin (6) yattığı unutulmamalıdır. Neyse ki bu konudaki farkındalığın gündelik hayattaki yansımalarını görmeye başlıyoruz yavaştan da olsa. Benim bu yazıyı yazmak için masa başına oturduğum süreçte; medya ve habercilik alanının da ötesinde, fotoğraf cephesinde yepyeni bir adım atıldı örneğin; objektifin hem önünde hem de arkasında yumruğunu masaya vuran #varizburadayiz girişimi; "kadınların yaşam alanlarını daraltan, kadın bedenini fotoğraflarında nesneleştiren, kadının özne olduğunu ısrarla görmezden gelen eril bakış açısının değişmesi gerektiğini" de ilkelerine ekleyerek yola çıktı. (7) Hareket alanı çok daha geniş olan bu girişim, daha ayrıntılı incelenmeyi hak ediyor. (Ancak adını anmamak içime sinmeyecekti.). Ve sonuçta konuya kısa bir giriş, hatta bir kapı açmaktan ziyade anahtar (kavramları)ı deliğe sokmak niteliğindeki bu yazı ve düşünceler geliştirilip serpilmeli; tutulan her uç bir diğerine eklenmeli.
1. Kuhn, A. (2013). The power of the image: Essays on representation and sexuality. Routledge.
2. Adorno, T., & Horkeimer, M. (2014). Aydınlanmanın Diyalektiği. Istanbul: Kabalcı.
3. Sontag, S. (2004). Başkalarının Acısına Bakmak. Istanbul: Agora Kitaplığı.
4. Öney Doğanyiğit, S. (2012, August 24). Medya İzleyici Çalışmalarında Kültürel Çalışmalar ve Stuart Hall'ın Katkısı. Retrieved from http://www.slideshare.net/serayney/medya-izleyici-alimalarinda-kltrel-alimalar-vestuart-
Hallun-katkisi-14064157
5. Sargın, A. (2006, October 31). Piyasa, Ana-akım Medya ve Kadın Bedeni.
Retrieved from http://bianet.org/bianet/kadin/87140-piyasa-ana-akim-medya-vekadin-Bedeni
6. Tabur, M. & Tümer, Ö. (2011, March 26). Medyada Cinsel Şiddet Temsilleri ve Kadın Odaklı Habercilik. Retrived from https://bianet.org/biamag/kadin/128887-medyada-cinsel-siddet-temsilleri-ve-kadin-odakli-habercilik
7. K. (2018, June 14). Kadın fotoğrafçılar objektifi cinsiyet ayrımcılığına yöneltti. Retrieved from http://kaosgl.org/sayfa.php?id=26021