Buralar eskiden mozaikti.
Kimileri için insanların temsili, çimentodan imal edilmiş beton gibi düşünülüyor galiba. Bu yüzden her şeyi tekdüze ve gri yapmaya çalışıyorlar. Lakin o bulamaç yapı ne kadar güçlü görünürse görünsün soğuktur, doğayla uyumsuzdur, ruhsuzdur. Gölgesi bile beğenilmeyen söğüt ağacından bilirim; illa ki bir ağaç kökü gelir, büyüyüp çatlatır betonu ve özgürlüğüne kavuşur.
Betonun aksine insanlar birbirinden farklı şekillerde, renklerde parçalardır. Bir araya gelen bu parçalar kişisel özelliklerini koruyarak bir bütünü oluştururlar. Her birinin özelliği bütünü daha da güzelleştirir. Bu yüzden insanların temsili mozaik ile olabilir.
Haziran ayında insanların önce kendilerini korumak için kullandığı, sonra da yerine yeniden dizdiği taşların fotoğrafını çektiğimde içimde acayip bir heyecan vardı. Her ne kadar şimdi aynı yer betonla kaplı olsa da, heyecanım ve umudum hala sürüyor.
Oradaki ağaç serpilip, o betonu çatlatacak. Buralar hep "mozaik" kalacak.
***
Biz de beton mu döktük yerine?
Yoksa mozaikteki taşların her birinin konumunu sorgulamaya devam ediyor muyuz?
Birbirimizi eleştirecek miyiz?
Bütünleşik yapıyı hazmetmektense, söküp yine yekpare bir şeye mi dönüştürüyoruz?
Gezi öncesi alıştığımız galeri/koleksiyoner/yaptım oldu diyen sanatçı durumundan çıkış yolu bulamıyor muyuz?
O imece yapı nereye gitti?
Kayıp mı oldu, yoksa biz mi göremiyoruz?
Bireysel düşüncelerimiz hala mevcut ve geçerli mu?
Üretenler hep üretiyordu ama, başka başka sanatçılarda da anonim iş üretme düşüncesi hasıl oldu mu?
Bienal? Çok güzel eleştirileri okuduk gerçi, değil mi? *
Contemporary İstanbul? Birbirimizle doğrudan haberleşebildiğmiz bir yapı oluşmuştu. Fuar ise bunun ötesinde bir yerde. Orada sanatçı-sanatçı, sanatçı-eleştirmen, sanatçı-birey bağı yok mu sanki? Galeri-koleksiyoner mi sadece doğrudan ilişki kuran? Evet, galeriler olmalı ama sanatçının üretim sebebi sadece bu değil ki. (Sadece bu değil, değil mi?) Sanatçı neden doğrudan ulaşmak istediği hedef kitleye ulaşamıyor? Bunu kırmanın yolu yok mu? İnternet galeriden daha fazla ulaştıramıyor mu? Elbette sergileme önemli ama gerçekten de o vintage print, o çerçeve, o steril beyaz oda olmalı mı? Daha fazla kişiye ulaşmak adına feragat edilemez mi bazılarından? O değil de, fuarlarla galerilerle sanatın bir pazarı varsa, neden seyyar satıcısı da olmasın?
Aklımızdaki sorular yine alıp yürüdü. Tüm bu soruları kafamızda yeniden tetikleyen, üstteki metin ve temsil ettikleri oldu. Daha önce Sanat Dünyamız'ın 135. sayısının kapağında ne de güzel temsil etmiştik heyecanımızı "mozaik" ile. Gezi'den bu yana geçen süreçte sanat dünyamızın da silkineceğini umuyorduk lakin bazen yine aynı tartışma/üretim/tüketim içinde kısılı kaldığımızı düşünüyoruz.
Farkındayız ki, Gezi'yle başlayan kolektif çabalar da, çok önceden beri süregelen çalışmalar da sürüyor. Bizim yapabileceğimiz ise, sanatta var olabileceğine inandığımız bu başkaldırı haline dair yazı ve projelere açık olduğumuzu hatırlatmak. Başkaldırı, iletişimsizliğin son raddesinde ortaya çıkıyor. Bazen yönetimlere, bazen bir anneye, bazense Şahin Kaygun örneğindeki gibi dönemin fotoğrafa bakışının dayatmalarına karşı gerçekleşiyor.
Fotoğraf sadece fotoğrafa dair bir şey değil. Hayat ve insanla ilgili. Kendi içimizde benimsediğimiz beton çok muntazam, pürüzsüz ve sorunsuz görünse de; yapay olduğunu, nefes aldırmadığını, eşitlikçi ve içten olmadığını hatırlamak gerekiyor.
Mozaik (Temsili)