Hito Steyerl, ‘In Defense of the Poor Image' adlı metninde, ‘poor' kelimesi ile kalitesi kötü, çözünülürlüğü düşük imgelerden bahsediyor. Tabi ‘poor' kelimesinin fakir, zor durumda olma anlamına da gelmesi, Steyerl'in metnin bütününde ‘zavallı imge'nin halini tasvir etmesi olarak da okunabilir.
Steyerl, metnin bir yerinde bu ‘kötü' imgelerin web'de başka bir sürü imge ile yan yana yer aldığını söylüyor. Web'de en çok bulunan şeyleri de porno ve paranoya olarak sıralıyor.
Bu ikileme kafama takıldı. (İki kelimenin de muhteşem bir tesadüf ile ‘p' ile başlamasının ötesinde…) Bir süredir Zeynep Sayın'ın İmgenin Pornografisi kitabına da selam vererek pornografi ile imge üretimi arasında nasıl bir ilişki olabileceğini düşünüyorum. Burada kastettiğimi, kendi görsel tecrübem üzerinden anlatmaya çalışacağım:
Bazı imgeler ya da o imgeleri üreten, çerçeveleyen, kareye alan, ortaya çıkaran kişi olma fikri bana zevk veriyor ve bu bazen suçlulukla birleşen bir zevk. Örneğin, yaklaşık sekiz aydır yaşadığım Beyrut'ta (Lübnan) yirmi sene süren iç savaşa bağlı nedenlerden ötürü birçok terk edilmiş bina var. Burada, terk edilmiş bina fotoğrafı çekmek oldukça cazip ve kolay. Kurşun ya da bombalarla örselenmiş dış cepheler, binaların içinden dışarıya fışkıran çeşit çeşit ot, çiçek ve tipsiz kediler, dış kapıları sarmalayan, bloke eden yaseminler, birçok farklı graffiti ve poster ile katmanlandırılmış, post-modern arkeolojik kazısı yapılası yüzeyler. Burada yaşamış, yaşanmış olanlar ile düşünmek, belgelemek, çerçevelemek, başkalarına göstermek ile röngencilik aslında o kadar da fark yok. Vücudumda bire bir, tensel bir arzu uyandırmasa da bu anlar ve kareler, pornografi ile ilişkilendirebileceğim yüzeysel, kolay zevk ile bu imge potansiyelleri arasında bir bağlantı var. Daha fazlasını görmek, daha fazlasını bilmek isteği. Mekanlarımızı bizler tanımlıyorsak ve mekanlarımız da bizleri tanımlıyorsa, bu terk edilmiş mekanlar zamansal ve mekansalın muhteşem birleşimi: bir şeyler tarafından tanımlanmış ama o şeyler artık etrafta olmadığından ‘ben' istediğim gibi gözlerimle okşayabiliyorum gördüklerimi.
Peki o zaman fotoğraf ile hayalgücü arasındaki ilişki nedir? Fotoğraf arzuyu tetikler mi? Az daha istemek üzere olduğumuz şeyi mi tamamlıyor fotoğraf? Fotoğraf arzunun yerine geçebilir mi? Fotoğrafa bakmadan önce mi sonra mı arzuluyoruz? Erotik ve tetikleyici ile gördüğümüz fotoğrafın içindeki arasındaki ilişki nedir? Fotoğraf arzuyu nasıl kayıt eder?
Pornografik olarak tanımladığımı farklı yerlerde bulmaya devam edebilirim. Merak ettiğimiz hayat ve yerlerin fotoğrafları (Nan Goldin'in 80lerde, New York'un post-punk halini belgelemesi, Emmet Gowin ve Harry Callahan'ın kendi aile hayatını ve özellikle eşlerini göstermeleri, Robert Polidori'nin Katrina sonrası fotoğrafları akla ilk gelen örnekler) sonsuza kadar devam edebilir; zaman ve duruma göre de tabi görmek istediğimiz şeylerin değiştiğine işaret etmek lazım. Oturduğumuz, durduğumuz, bildiğimiz şeye göre değişiyor isteklerimiz.
Buradan da üçüncü P'ye uzun atlama yapmak istiyorum: politika. Ahmad Ghossein'in ‘The Fourth Stage' adlı filmi aklıma geliyor, daha doğrusu bir süredir bu p'lerle ilgili kafamdakileri evirip çevirirken hep onu düşünüyorum. (Pornografi ile ilgili yazarken takıntının da düşünce sürecinin bir parçası olmasını heralde doğal karşılamak lazım.) Ghossein'in yarım saatlik filminde üç tane ayrı anlatım var. Herşey Güney Lübnan'da yani ‘Hizbullah' bölgesinde geçiyor. Birincisi, Ghossein'in çocukluğunda asistanı olduğu sihirbaz ile diyalogları, onun şu andaki çalışma koşullarını, yaptıklarını, ilüzyonlarını takip etmesi. İkincisi, Şii mitolojisi, şehitlik, anma gibi kavramların görselleştirilme hali ki pasta yapımı da bu görselleştirme biçimlerine dahil. Üçüncüsü ve benim için en sorunlu olan ise, Ghossein'in Güney Lübnan'ı yüceleştiren, muhteşem peyzaj çekimleri. İnsanın (yani benim) bakmaya doyamadığı yeşil tepeler, güneşin sadece dünyanın güneyine özgüymüşcesine ışıldaması, Ghossein'in bu çekimleri pilotsuz uçaklarla yaptığını unutturuyor bir an. Devletin, askeri (ve benzeri varlıkların) bire bir tepeden bakan perspektifini sahiplenmeye çalışan Ghossein'in, bunu Hizbullah bölgesinde Hizbullah'ın izniyle yapıyor olmasını bir tarafa bırakırsak, bu imgeler, turizm ve kültür bakanlığının yaptığı çekimlerin ötesine geçiyor mu? Güney Lübnan'ın güzel gösterilmesi, kabul edilebilir bir şey mi? Demeye çalıştığım politikası problemli yerlerin fotoğrafları illa ‘kötü' görseller olmalı değil. Sadece acaba Ghossein filmi yaparken bu yeşil tepelerin iç gıcıklayıcılığını, droneun teknolojik seksapelini ne kadar kenara koyabildiği. Koyması gerekiyor mu hatta? Ya da Politika'nın kendi arenası mı zaten Pornografik olan? Biz görselüreticileri mini etek yerine derin bir yırtmacı mı yakalamaya çalışmalıyız?
Devamı bir sonraki güncellemeye.