Sabah 06.00.
Alarm çalıyor. Kalkıyorum. Yüzümü yıkamadan hızlıca gömleğimi, pantolonumu giyiyorum. Banyoya koşup yüzümü yıkıyorum. Saçlarımı tarayıp parfümümü sıkıyorum. Her şeyin üzerine ağırlık çöküyor. Koridordan geçip apartman kapısına yöneldiğimde "Çıkış Yasaktır" uyarısını görüyorum. Porselen bebeğin düşüşü gibi o an kırılıyor bütün zaman. Yasaklı kapı. Alarmı kapatıyorum. Kıyafetlerimi değiştirip yatağa giriyorum. 06.15'te tekrar gözlerimi açıyorum. İçimde köpüren işe geç kalmışlığı silkeleyip tekrar uykuya terliyorum. Alarmı kapatmak yetmedi telefonu kapatıp kapı eşiğine hafifçe fırlatıyorum. Patronların tepemde kocaman kocaman dikenli çiçeklere dönüştüğü, neden işe gelmediğinin hesabını soran işaret parmaklarının gözlerimi oyduğu yasaklı rüyalar içinde hırpalandım bir güzel.
Ertesi gün.
Sabah 06.00. Alarm çalmadı. Yataktan kalkmadım. Yine de göz kapaklarımın otomatik açılışını sağlayan biyolojik saatin alarmı sabahı uyanık kıldı. "Bugün işe gitmeyeceğim, Covid-19 yasağı var," diye diye avuttum kendimi. Esnedim. Ayaklarım kütürdedi. Yeryüzünde günahı alınmış ne kadar karınca varsa bacaklarımda yuvalandı. Kramp acısı yatağa yayıldıkça gözlerim kapandı. Bugün işe gitmeyecektim. Uyandığımda her şey tastamamdı. Mesai yoğunluğu nedeniyle yarım kalmış bütün işlerimin yer aldığı yapılacaklar listesi hazırlanıyordu kafamın içinde. Sürekli hareket hâlindeydi zihnim. Artık vaktin bolluk dönemine iniş yaptığıma göre bahanem kalmayacaktı. Kâğıtlar, kalemler bir geldi bir gitti. Başlıklar yazıldı yazıldı silindi. Fotoğraflar derlendi toparlandı. Yeni fikirler kaydedildi. Heyecanlar tazelendi. Artık listenin ilk sırasından başlayabilirim projeme. Derken. Derken. Derken. Derken.
Büyük büyük başlayan ilk paragraf, ilk cümlesinden yarım kaldı. Fotoğraflar dağıldı ilk taslakta. Okunacak kitabın kıvrılmış sayfa ucu katılaştı. Şişti. Şişti. Ne kadar yapılacak iş varsa, yasakta tepelendi gitti. Yatağın ortası çukurlaştıkça çukurlaştı. Vakit boldu. Hani? Bolluktan gelen şımarıklık mıydı, "Yarın da yasaklıyım nasıl olsa"lar mıydı, "Daha çok var zaman"lar mıydı, "Artık evdeyiz nasılsa bir ara bakarım"lar mıydı... Sayılabilecek hangi cümlenin altından çıktı bilmiyorum, yatağın ortasına açtığım oyukta uykuya piştim de piştim. Görünmez bir el gelip aklımı tıkamıştı. Günler koyulaştı. Ev külhanlaştı. Perdeler çatladı pencere önlerinde. Gel zaman git zaman. Derken. Derken. Derken. Derken.
Sabah 06.00.
Alarm çalmadı. Önce yüzümü yıkadım. Ev kıyafetlerimi giydim. Canı patlayan perdenin can sıkıntısını dağıtmak için bütün pencereleri açtım. Bir bir havalandılar. Filmdeki sahneler gibi kolumun tersiyle çalışma masamın üzerini süpürdüm. Yapılacaklar listelerini yırttım. Görünmez elin aklımın ağzına koyduğu tıkacı usul usul çektim. Açılan ağzın havayla kurduğu temasın serinliği aktı gövdeme. Yayıldı. Göğ, bulutun ağrısını unuttu. Yayıldı. Çarşaflar jilet gibi rüyalarla kapattı yatağın oyuğunu. Yayıldı. Mayısın sarılığında kendilerini olgunlaştırdı fikirler. Yayıldı. Yarım kalmış ilk paragrafın ilk cümlesi bitti.
Sabah 06.00.
Alarm çaldı. Bir koşu kalkıp yüzümü yıkadım. Üzerimi değiştirdim. 2 saatlik Kayaş-Sincan treninde okunacak kitaba karar verip çantamı hazırladım. Apartman kapısına yaklaştığımda "Çıkış Yasaktır" yazıyordu. "Yasağı ihlal mi ediyorum şimdi," diye düşünürken ardımdan kapandı kapı. Merdivenleri ikişer ikişer atlayıp sokağa çıktığımda yüzüme çarpan sessizlikle duraksadım. Mesai yaklaşıyordu. Hızlanmalı, trene yetişmeli ve masama oturup dünden biriken işleri bitirmeliydim. Kafamın "kendine ait oda"sından gelen sorulara cevap veremiyordum. Eve yazgılı bir düzen kuruluyorken neden sokaktaydım? Neden ayaklarım yolun tenhalığında tedirgince hareket ediyordu? Yüzümün yarısını kapatan maskenin bize öğrettiği şeylerin ne olduğunu anlamaya çabalarken azalıyordum. Sabahın hafif serinliği üzerime eğilirken göğ yönünü değiştirdi. Göğ yönünü değiştiredursun, ben ne zaman tamamlayacaktım listede yer alan işleri? Sırtımda titreşen trenin sesi kulaklarımda yeni öğrenilmiş ormanlar büyütürken, ellerim yarın için dingin bir uyku dikmeye başlamıştı. Yasağın dışındaydım artık. Döngünün tekrar başladığı yere dönmüş ve kendimi bıraktığım andan başlamıştım çalışmaya.
Sabah 06.00.
Artık koşuyordum. Günün birçok saatine bölünerek…