Edisyon ve temsiliyet, pek çok genç sanatçının (biz de dahil) bilmediği ve sürecine hakim olmadığı konular.
Galeriler ile sanatçılar, eserler ve koleksiyonerler arasındaki ilişki; içerisinde ticareti de barındırdığından olsa gerek fazla dillendirilmiyor. Haliyle aradaki ilişkiler ve var olan sistem, içerisinde bulunmayanlar için korkutucu ve tedirgin edici görünüyor. (Tabii sistemin içindekilere de sormak gerekiyor: Sizin için de tedirgin edici mi? Ama bu başka bir söyleşi konusu.)
Biz, bilmediğimiz bu kavramların tam karşılıklarını ve işleyen süreci Elipsis Galeri'nin sahibi Sinem Yörük ve Empire Project'in sahibi Kerimcan Güleryüz ile ayrı ayrı konuştuk ve kendi çıkarımlarımızla bu metni derledik. Çıkış noktamız şöyleydi: Madem ki böyle bir sistem var ve genç sanatçılar isteyerek/istemeyerek dahil oluyor/olmaya çalışıyor, öyleyse neden süreçler hakkında daha fazla bilgi edinmesin?
Temsiliyete Dair…
Sinem Yörük ile konuşmamızın sonunda netleştirdiğimiz konu, birbiriyle ilişkilendirdiğimiz edisyon ile galeri temsiliyetinin, aslında kendi aralarında net bir ayrım olduğunu görmemiz oldu. Yörük'ün sözleri bu metnin de ilk çıkarımı oldu: "Eserin kendisi sanatçıya ait. Edisyon, sadece ve sadece eserin kendisiyle alakalı bir bilgi. Eseri ve sanatçıyı edisyon koyarak korumuş oluyorsunuz. Temsil etmek ise, ben onun eserine sahip oluyorum demek değil. Onun kariyerini ve eserlerini en iyi şekilde ortaya çıkarabilmek adına çalışan bir yer galeri. Ben onların işlerini yönetiyorum."
Bu çıkarımın özellikle çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü galerinin sanatçının her şeyine sahip olması gibi bir durum söz konusu değil. Yani bir sanatçının işlerinin bir kısmı satıldıktan sonra galeriyle arasındaki anlaşma bittiğinde, kalan işlerle ilgili galerinin bir temsiliyeti olmuyor. Sahiplik zaten söz konusu değil, eserlerin tamamı her zaman sanatçıya ait. Galeri burada eserleri sunan, satışı için aracılık yapan bir noktada. (Tabii bu galeri ile sanatçı arasında imzalanan sözleşmenin şartları da tabii ki önemli. Sanatçının temsili süreci her yerde farklılık gösteriyor.)
Burada ilk olarak temsiliyete dair sorularımızı ve cevaplarına yer vermenin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu, bir galeriyle anlaşma nedenlerini ve aradaki prosedürü de bir miktar anlatıyor. (Tabii bu ticari bir süreç olduğu için anlaşma şartları da galeriye ve sanatçıya göre değişiklik gösterebiliyor. Pazarlık sanat dünyamızda da var olabilir.) Söyleşide genç sanatçılarla, daha doğrusu herhangi bir galeri tarafından temsil edilmeyen sanatçılarla ilgisi olması nedeniyle bu yıl dördüncüsü yapılan "Edisyonlar" sergisini de dahil ederek konuştuk.
Şu anki "Editions" sergisinden başlayalım. Edisyonlar'daki sanatçılar ile diğer galeri sanatçılarının temsil durumu farklı sanıyorum.
Sinem Yörük: Bu seride yapmaya çalıştığım şey ise temsiliyeti olmayan, öne çıkan sanatçıları bir şekilde ön plana koymak. Onları görülebilir hal getirmek. Maksat "Bu işlere ben inanıyorum, arkasında duruyorum ve sizin de dikkatinizi çekmesine çalışıyorum." ve hem küratörler, sanatseverler, fotoğrafçılar, herkesin gelip görmesi ve dikkatini çekmeye çalışıyorum. Dolayısıyla onlarla değişken bir şekilde bir zaman aralığında bir temsiliyet söz konusu.
Yani şu an sergi için seçilen fotoğrafların temsiliyeti söz konusu.
Sinem: Evet, dolayısıyla sanatçıların farklı serileri olabilir. O seriler üzerinde galeri olarak bizim herhangi bir temsiiyetim söz konusu değil. "Edisyonlar", sanatçılar için de güzel bir deneyim. Bir galeri ile çalışmak nasıl, bunu görüyorsunuz. Tamamiyle de onları kapatmıyorum aynı zamanda.
Sizin temsil hakkınız ne kadar sürüyor?
Sinem: "Edisyonlar" sergisindeki sanatçılar için konuşursak, bazen bir, üç, bazen beş sene olabiliyor. Ama bu hangi sanatçıyla nasıl bir anlaşma yaptığınıza bağlı olarak değişir. Bazı galeriler bütün maliyeti çıkarana kadar sanatçıyı tutuyor, ama ben o şekilde yapmıyorum; o da ağır olabilir.
Temsil hakkı bittiğinde fotoğraflar satılmadı diyelim, ortada kaldı. Neticede baskıların ve sergilerin bir maliyeti var. Bunu sanatçıyla nasıl çözüyorsunuz?
Sinem: Eğer başka bir galeriyle çalışacaksa, o galeri maliyeti üstlenecektir. Eğer sanatçının galerisi yoksa, başka zaman yapılacak bir satış ile maliyet karşılanabilir. Bir şekilde orta yol bulunur. Her senaryo farklı olacağı için standart bir cevabı yok açıkçası.
Temsil ettiğiniz sanatçıların eserleri satıldığında gelir paylaşımı nasıl oluyor?
Sinem: Genelde bütün sanatçılarla yarı yarıya olarak anlaşılır. Maliyetler düşülür, kalan gelir ikiye bölünür. Bunun daha adil olduğunu düşünüyorum.
Bazı sanatçılar birden fazla galeri tarafından temsil edilebiliyor. Özellikle farklı ülkelerde, farklı galerilerle temsiliyet durumunda işler nasıl ilerliyor?
Sinem: Aslında bunlar bizim olmasını istediğimiz şeyler. Galerinin sanatçısı yurtdışındaki bir galeride de temsil edilmesi tabii ki hoşuma gider. Her yerde her zaman olmanız mümün olmadığı için onun farklı piyasalarda da yerinin olması çok önemli. Dolayısıyla şöyle oluyor: Türk sanatçılarsa, Elipsis onları temsil eden ana galerisi oluyor. Yurtdışındaki galeriler onlar için tüm sorumluluklarını yerine getiriyor olsa bile yine de bütün kontrol bizim üzerimizden ilerliyor. Dolayısıyla oradaki her şeyden benim anında haberim oluyor ya da ana merkez burası ve burdan bilgi sağılımı gerçekleşiyor diye düşünüebiliriz. Ama diyelim ki bir fuarda aynı ülkede aynı zamanda çakıştıysak da, olur öyle, daha güzel. Bazen bir bakarsınız aynı sanatçının birden çok standda işleri görülebilir. Tabi ki iletişim halinde olup farklı işlerini sergiliyorsunuz. Yurtdışında herhangi bir sorun yok ama aynı ülke içerisinde problem başlıyor, aynı şehir içinde ise katiyetle! Bizim sanatçılarımızın aynı şehir içinde başka bir non-profit olmayan galeride işlerinin sergilenmesi çok olağan bir durum değil.
***
Temsil hakkıyla ilgili olarak bazı aklımıza takılanları da Kerimcan Güleryüz'e sorduk. Aslında sonuç yine istemeden göreceli bazı cevaplara gitmiş oluyor. Örneğin temsil hakkının ne kadar sürdüğüne Güleryüz'ün verdiği yanıt da Yörük ile benzer: "Genelde bu sanatçı ve galerinin anlaşmasına ve ilişkisine bağlıdır, sanatçı ve galerinin mutabakatıyla tüm kariyeri boyunca da sürebilir. Eğer bir kereye mahsus yapılmış bir sergi ise galerinin bir sene boyunca sergilenmiş yapıtlar üzerinden temsili söz konusu olabilir, ama bu yine sanatçı ile yapılacak anlaşma çerçevesinde değerlendirilir."
Bu nedenle temsiliyet durumuna dair sorularımız, tekrara düşmemek adına Güleryüz'ün kendi mekanı ve galerinin temsil ettiği sanatçıya dair neler yaptığı yönünde oldu.
Sizde temsil etmeye karar verme süreci nasıl işliyor? Özellikle genç sanatçılarla nasıl bir iletişim kuruluyor?
Kerimcan Güleryüz: Sonuçta her şey karşılıklı diyalog ile alakalı, uzun süre izleme, takip ve konuşma sonucunda oluşan bir değerlendirme. Sanatçılar bize ya şahsi başvuru ile, ya da kişsel takibimiz veya başkaları tarafından önerilerek temasa geçiyorlar, herhangi bir set format yok. Sanatçı ile aktif bir kritik sürecinin akabinde ne şekilde ilerleneceğinin mutabakatına varırız.
Genç bir sanatçı işlerini göstermek için galeriye ulaşabilir mi? Ulaşabilirse nasıl ulaşmalıdır, beklentiniz neler oluyor?
Kerimcan: Daima sanatçıların bir bütün olarak tüm işlerine bakmayı severim; nereden geçmiş, nasıl bir yol izlemiş, derdi ne olmuş, neleri kabul etmiş neleri reddetmiş. İşinin gelişim sürecinde, genç veya established olması fark etmez. Görüşme öncesi sanatçının o güne kadar oluşturduğu bir bütünü görmek isterim, konuşmanın bir faydası olabilir miyi değerlendirmek üzere. Her zaman dosya kabul ediyoruz, ama yoğunluğumuza göre geri dönüşlerimiz bazen uzun sürebiliyor.
Galerinin bir sanatçıyı temsil etmesi ne demektir? Sadece mekanında sergi yapmak ve işlerinin satışını yönetmek midir? Bunun dışında neler yapar?
Kerimcan: Galeriden galeriye temsiliyetin kuralları ve amaçları değişir. Genellikle bu tür ilişkiler daha ticari bir düzeyde oluşur. Ben butik galeri fikrini çok benimsemiyorum. Benim için sadece duvara asılacak yapıt ötesinde başka neler ile ilgilendiği, projeleri, fikirleri, kolektif çalışmaya sıcak bakması önemlidir. Sonuçta galeri sanatçının prodüksiyon ortağı olmalıdır, onun kadar inanmalıdır işlerine ve duruşuna. Saf ticari bir anlamda yeterli olamaz onun ötesine de gidebilmeli. Yurt içi ve yurt dışı kurumsal iletişim ve proje gelişiminde de mutlaka destek olabilmeli galeri. Son zamanlarda daha fazla artan yurt dışı fuar furyası benim için miadını doldurmuş bir olgu. Galerinin fuar yerine, kalıcı ve anlamlı pop-up event ve sergilere odaklanması daha önemli geliyor.
***
Edisyona dair…
Sanatçının galeri tarafından temsil edilmesi sürecinde edisyon kavramı devreye giriyor. Fotoğraf, doğası gereği istediğiniz kadar kopya edebileceğiniz bir ürün. Ama onun doğasıyla oynayarak tıpkı resim gibi (hayır hayır hamsi gibi) sınırlı bir hale getiriyoruz. Neden? Denizden hamsi az çıkarsa kıymetli olur. Çünkü pazarda arza karşılık talep fazladır, haliyle fiyatı da yüksektir. Bunun sanata uyarlanmış haline de edisyon denildiğini söyleyebiliriz. Fotoğrafın kaç kopya basılacağının sınırlanması ve her baskı için onun sınırlı kopyalardan biri olduğuna dair bir sertifika hazırlanması. Bu tabi ki ne anlamı ne sanatsal niteliğiyle ilgili. Ama sertifika yoksa, koleksiyoner gözünde -o kadar da- değeri yok.
Edisyon, fotoğrafı satılabilir bir sanat eserine dönüştürüyor. Peki süreçte karşımıza neler çıkıyor?
Sergilenen fotoğrafları kaç edisyon olacağına nasıl karar veriyorsunuz?
Sinem: Bu konuda yapılması gereken ya da yapılırsa daha iyi olacağı bilinen yazılı olmayan kurallar var. Ama aslında kişisel bir şey. Bazıları için uğurlu bir sayıdır, bazıları için önemi yoktur ama genellikle 3,5,9,10 şeklinde gider. Tabi edisyon sayısı ne kadar artarsa, fiyat o kadar düşecektir, böyle de bir gerçek var. Daha da fazlası bu biraz işin içeriği ve sanatçının kendisiyle de alakalı. Çok ‘piyasası olan' global bir sanatçıysa ve işleri gerçekten çok satıyorsa o zaman 15, 20, 25, 30 diye de gidebiliyor.
Tabi unutmamak lazım; sınırlı sayıdaki edisyonlarda dünya çapında bir adetten bahsediyoruz. Dolayısıyla bunlar belirlendikten beş sene sonra "vah vah tüh, keşke düşünseydik" gibi son pişmanlıklar fayda etmiyor.
Peki "sanatçı edisyonu" nedir? Neden +1 +2 olur?
Sinem: Diyelim ki edisyonlar 5+1 ise bu +1 kısmı sanatçıya ait olan kopya oluyor diyebiliriz. Genellikle bu şöyledir; o galeri tarafından hemen satılmaz. Bir kuruma ya da müzeye satılmak üzere kalmıştır. Genellikle çok kişiseldir ve her sanatçıya göre değişir. Bazı sanatçılar artist kopyasını (‘Sanatçı edisyonu' yerine ‘artist kopyası', ‘artist proof' veya kısaca ‘AP' olarak da söyleniyor.) prensip olarak satmıyor. Belki kendisi asacak evine, birine hediye edecektir.
Tüm edisyonları bitmiş bir çalışma, bir yerde sergilenebiliyor mu?
Sinem: Tabi ki bir müzede ya da bir küratörün yaptığı karma bir sergide o işler gösterilebilir. Eğer eserin kendisi gelemiyorsa sergilendikten sonra imha edilmek şartıyla basılan"exhibition print" sergilenebilir. Zaten bu normların dışında bir tablo olduğu için, özel bir konu. Bunun sertifikası yoktur ve arkasında da böyle beyan edilir. Dolayısıyla bunun ticari bir değeri yoktur. Çizgileri sanatçi ve temsilcisi tarafından çok net olarak belirlenip yol alınır, bu şekilde eser teslim edilir.
Buradan şunu anlamış oluyoruz yani: Sanatçı edisyonu ile sanatçılar da kendilerini korumuş oluyor. Bu edisyon da tabi ki satılabiliyor. Ki sanatçı edisyonu da satıldıysa; sergi olduğu zaman imha edilmek şartıyla ticari değeri olmayan bir kopya üretilebilir.
Sinem: Bu bahsettiğim senaryo işin çok detay kısmı çünkü normal şartlarda koleksiyonerden istenir ve o eser sergilenir. Bazen çok nadir durumlarda koleksiyonerden eserin alınması o süreçte mümkün olamayabilir.
Yurtdışındaki galeri ile anlaşıldığında da, aynı eserin edisyonu üzerinden mi devam ediliyor. Örneğin üçüncü edisyon burada satılıyor, dördüncü edisyon orada gibi.
Sinem: Evet doğru, onun takibi anında bize ulaşıyor. Biliyorsunuz yabancı sanatçılarımız da var, bazılarının 12-13 galerisi var global olarak çalıştığı. Anında bize satış raporları geliyor. Biz de yarın bir müşteri sorduğunda kaçıncı edisyonda olduğunu net olarak biliyoruz.
* * *
Elipsis'te karşımıza çıkmadığından olsa gerek, ekran ya da projeksiyonla sunulan eserlerin edisyon sürecini Kerimcan Güleryüz'e sorduk:
Ekran sunumlu çalışmaların satışı nasıl oluyor? Video ekranını da esere dahil olan bir çerçeve gibi mi düşünmeliyiz?
Kerimcan: Genelde edisyonlu video çalışmalarında entegre bir sunum avantaj olabilir (örneğin kendi ekranı yada oynatıcının bir nevi heykel veya obje içinde bir araya gelmesi) ama aynı zamanda, prodüksiyon masraflarını da çok etkileyebilir. Bir yapıtın SD card, DVD, Digibeta vs. halinde satışı gerçekleşebilir. Sunumu, tamamen vücut dili ile alakalı. Bazı yapıtlar, net bir boyutta kalmak zorunda, o zaman sunumu da ona göre yapılır. Bazı işler ise türlü türlü olasılıklar ile gösterilebilir. Örneğin Jasper de Beijer'in çok sevdiğim yapıtı "Recollector" – edisyonlu olarak, stand alone bir masaüstü bilgisayar olarak sunulmakta. Farklı HD ve gösterim olanaklarını sunan bu "1st person shooter" platformundaki iş büyük bir projeksiyon cihazı, LCD ekran ya da normal bir bilgisayar monitöründen faydalanarak sergilenebilir. Yapıt sahibinin takdirine kalmış.
Poligon, alıştığımız galeri mantığından öte bir "deneme tahtası" kabul edilebilir. Burada zevkle izlediğimiz mekanın da sadece beyaz bir kutu olmayıp içeriğe dahil olduğu sergilemeler oldu. İzleyici olarak deneyimlemek keyifliydi. Temennimiz genellikle bu yönde oluyor, fotoğrafın sergileme ve kullanılan baskı yöntemine de önem verilmesi. Ancak galiba satılabilir bir nesne olarak kabul edilebilmesi, bir koleksiyonere hitap etmesi için de çerçeve ya da dupont gibi teknikler ön plana çıkıyor. Galerinin sadece teşhir amacı olmadığı aşikar. Siz bu iki durumu nasıl dengelemeye çalışıyorsunuz?
Poligon aslında kendi içimde galericiliğin kişisel bir kritiğinden doğarak gelişti, normal anlamda ticari mekan yani bir "iş yeri" olan galeriler, deneyselliğe ve risk almaya pek elverişli bulunmaz, bu bazen sanatçının üzerinde de olumsuz bir etki oluşturur, o tür bir mekanda ister istemez satışı da hesaba katmak zorunda olduğundan yapıtının gelişiminde gerekli olan riskleri alamayacağını hisseder, o yüzden bu studio galeri modelini hem sanatçıya hem de izleyiciye bir borcum olduğu düşüncesiyle oluşturdum. Maalesef bilinen Tophane realitesi bu bir senelik deneyimi kısa kesmek zorunda bıraktı – ama Poligon olgusu daima The Empire Project'in önemli bir ayağını oluşturacak ve farklı aralıklar ve imkanlar dahilinde tekrar hayata geçecek. Bu safhada önemli olan, gelişmekte olan sanat ortamında koleksiyonerlerin bilinçlenmesi – ve yapıtla sadece ticari değerlendirmeler üzerinden ilişki kurmaması. Sanatçıların bu anlamda desteklenmesi çok elzem, yapıtın sadece paketlenmesi üzerinden değerlendirilmesi yetersiz bir bakışın sonucudur.
Samimiyet ve Güvenilirliğe Dair…
Edisyon ve temsiliyet konusu, istemeden de olsa samimiyet ve güvenilirlik konularını da açtı. Anladık ki, sanat dünyamız sadece güven üzerine kurulu bir ticaretin içinde yer alıyor. Güvenilirliğini ispatlamış galeriler, sanatçılarına da koleksiyonerlerine de bunu yansıtmış ve çalışmalarını sürdürebilmiş oluyor.
Edisyon için düzenlenmiş sertifikaların global geçerliliği nasıl oluyor? Örneğin tüm dünyada patent ensitüleri aracılığıyla var olan patentleri inceleyebilir, takip edebilirsiniz. Buna benzer bir bilgi ağı bu sertifikalar için de mevcut mu?
Sinem: Bu sertifikalar o sanatçıyı temsil eden kurumlar tarafından çıkartılır ve kurumun itibarıyla alakalıdır. Bunun uluslararası boyutta geçerliliği vardır. Bilinçli bir alıcı bu tür bilgileri, sertifikaları ve ilgili dökümanlar olmadığı takdirde ilgilenmeyecektir. Herhangi bir şüphesi varsa, doğrudan ilgili galeri ile teyit edilebilir.
Yani teyit için herhangi bir global arşiv yok. Tamamen güven ve galerinin kalitesiyle alakalı bir durum.
Sinem: Teyit etmek için global bir arşiv söz konsu değil ancak güvenilir olan mecralar vardır. Bu tartışma tüm sanat mediumları için de geçerlidir. Şüphe duyulan bir resmin ne kadar gerçek olduğu tartışma konusu olduğunda . bilirkişiler bakar. Bunun için de bilirkişi kimdir? Sanatçının her zaman burada olması gerekli değildir. Hatta sanatçı yaşamıyor da olabilir. Dolayısıyla onun eserlerini en iyi bilen, en iyi tanıyan ve onun gerçek olup olmadığını söyleyebilecek olan bir takım insanlara danışılır. Bu nedenle işini iyi bilen, eksper diyebileceğimiz derinlikte bilgiye sahip insanlarla çalışmak gerektiğini düşünüyorum.
Bu biraz çakallık kısmı ama insan merak ediyor: Fotoğrafı farklı boyutta bastığınızda, çerçevelediğinizde yada boyut değiştirdiğinizde o edisyon mantığından sıyrılmış mı oluyor?
Sinem: Böyle bir şey söz konusu değil, tabii ki sıyrılmış olmuyor. İşin en başından her şey bellirleniyor. Özellikle bu sebepten dolayı genç sanatçılar için büyük karın ağrısı. Editlemek bile büyük bir sorun iken bunu bir de sabitleme korkusu her zaman vardır. Belli bir zaman ve başka seriler geçtikten sonra, işlerine karşı o kadar koruyucu olmamaya başlıyorlar. Eserin boyutu, kaç ayrı boyut olacağına, kaçar edisyon olacağına karar veriyoruz. Ayrıca kaç tane sanatçı edisyonu olacak, hangi teknik basılacak, nasıl bir çerçeve olacağa sergi öncesi kararlaştırılmış oluyor. Tabi ki çerçeve zamanla değişebilir ama baskı değişemez.
Her şey mükemmel bir düzen içindeymiş gerçekten.
Sinem: Evet, biz bu şekilde çalışıyoruz. Kontrolünü kaçıramazsınız.
* * *
Bu yazının kapanışı, her ne kadar edisyon ve temsiliyetten başlamış olsak da, güven ve samimiyet ile sonuçlandı. Sanatçıların çalışmalarında aradığımız samimiyet hissinin bir benzerinin galerilerde de olması gerektiğini de öğrendik.
Aslında öğrenmemiz gereken ve gökten düşmesi gereken üçüncü elma da eleştiri kültürü. Tabi ki galerileri de sadece ticaret yapmaları nedeniyle yerden yere vurmak doğru değil. Var olan bu sistem içerisinde galerilerin de yer aldığını kabullenmek, ama galerilerin işleyişi ve ortaya çıkan sergiler üzerine eleştiri yapılması gerekiyor. Sonuç olarak bu iki nokta önemli:
1.Sanatçı olarak bir galeri ile anlaşacaksak, tıpkı başka ticari konularda olduğu gibi kendimizi de koruyacak şekilde anlaşmalıyız ve baskı boyut/şekile dair verdiğimiz kararların çok önemli olduğunu anlamalıyız. Ki bu metni hazırlama sebebimiz de süreç öncesi bir önhazırlık sağlaması idi.
2. Galerilerin salt vitrinli mağaza olmadığını, sanatçının anlatımına ve sergilemeye önem vermeleri gerektiğini, sanatçıların hazırladığı bir fotoğraf serisi ise, tüm fotoğraflara aynı önemi vermeleri gerektiğini hatırlatmalı ve bu konuda eleştirmeliyiz.