Kitap Olmak ya da Olmamak. Sahi Bütün Mesele Ne?

#20
Şener Soysal
Hakkında Diğer Yazıları

Gündemimiz fotoğraf kitapları. Şu anda yazlık bir pop şarkısı gibi her yerde dilden dile dolaşıyor olsa da, aslında sözleri az önce yazılmadı. Bu konuda incelemeler, çalışmalar yapanlar, üzerine ciddi olarak düşünerek sanat üretimlerinin bir parçası haline getirenler çok önceden beri vardı. Benim için ise tanışıklığım çok gerilere gitmese de, bir mecra olarak fotoğraf kitaplarının içinde yer alanlar kadar; bir tasarımcı ve editör olarak kitabın üslubunun, tekniğinin, malzemesinin de kafamı mütemadiyen kurcaladığını söylemeliyim.

Merhaba.

Konu fotoğraf kitaplarına dair yazmak olunca, editörler olarak internetten ya da zihnimizden önce kendi kitaplığımızı kurcalamamız, mecranın doğası gereği gayet makul görünüyor. Kitaplığımda ilk gözüme çarpan ve kişisel olarak "fotoğraf kitabı" tarihimin ilk kitabı, Selim Süme'nin 289 KD isimli çalışmasıydı. Süme'nin askerlik kavramını içeriden bakan bir göz ile anlattığı bu kitap, askerdeyken çektiği fotoğraflarından ve notlarından oluşuyor. Ne fotoğrafların yazıları, ne de yazıların fotoğrafları anlattığı; birbirine eklemlenen bir anlatı kuruyor. Bu kuvvetli bağ, izleyicisini de ateşlendiriyor ve anlamaya/düşünmeye itiyor. Özellikle askerlik gibi özel bir konuda dışarıdan bakılarak yapılan tüm yorumların yapay olduğunu düşünürken, 289 KD bir günlüğün sayfalarında gayet içten ve herkesin yaşayacağı hisleri barındırıyor. Bu kitapla tanıştığımda bana verdiği hissi bir sergi salonunda yaşayamayacağımı düşünmüştüm. Kocaman bir salonda büyük boy basılmış fotoğrafların arasında metinleri okumaya çalıştığımı hayal edememiştim. O zaman henüz adına ‘fotoğraf kitabı' demediğimiz anlatım yöntemini oldukça takdir etmiştim. 289 KD'deki toplumla ilişkili olsa bile oldukça kişisel olan hikayeyi, bir toplulukla bulunmak yerine kişisel bir tanıklıkla izleyebiliyor olmak, güçlü bir bağ kurmaya olanak tanıyordu. Yakın zamanda tekrar sayfalarını çevirip, aklımdan çıkan ufak detaylarla yeniden karşılaştığımda bu kez farklı bir nedenle ama yine neden sergiye göre çok daha iyi bir mecra olduğunu düşündüm.

289 KD kitabından (Kaynak: bandrolsuz.com)

 

Ali Taptık ve Okay Karadayılar'ın çalışması Açık Ev ise, kitapların arasındaki sıkışıklıkta kaybolan ama varlığını bildiğim bir kitap. Benim için önemi, hangi çalışmanın neden ve nasıl şartlarda fotoğraf kitabı olabileceği üzerine düşünmemi sağlamasıydı. Açık Ev, internette kiralık ev ilanlarında kullanılan fotoğraflardan oluşuyor. Özel yaşam olarak kabul edilen alanlar, bir hengame içinde yine o özel yaşam alanının sahipleri tarafından ifşa edilmiş oluyor. Bu enteresan durum, kitaba dönüşürken hafif ve sarımtırak bir hamur kağıt olan enzoya basılmış ve daha kalın bir kapağı dahi yok. Bu sayede internet içindeki misyonu dahilinde zaten detaylarının önemsiz olduğu bu fotoğrafların, günlük hayattaki sıradanlığı içerisinde onlara büyük değer atfetmeden varlıklarını göstermeyi sağlıyor. İlk gördüğümde minik bir broşür sansam da, büyük/parlak/pahalı bir kitap olarak karşımıza çıkmıyor olmasının çok doğru bir seçim olduğu kanısındayım.

Açık Ev kitabından (Kaynak: bandrolsuz.com)

 

Bir üçüncü kitap olarak Begüm Yamanlar'ın Booklab'de hazırladığı kitabı da anlatmalıyım. Kitaplığımda olmayan ama aklımdan da çıkmayan bir kitap. Begüm'ün video enstelasyon olarak hazırladığı "Territory" isimli çalışmasında karlı bir manzara oldukça yavaş ve anlaşılmaz biçimde şehre dönüşüyordu. Gündelik hayattaki değişime nazire yaparcasına ağır ve belirsizce gerçekleşiyordu bu olay. Bu çalışmanın kitabında da, bu durum çok güzel yansıtılmıştı. Kitap hem çok büyük ölçüde basılmış, hem de sayfalar olabildiğince kalın (neredeyse yarım santimetre) tutulmuştu. Haliyle çevirirken hızlanmak mümkün değildi ve harcanan fiziksel emek değişiklileri kavramayı güçleştiriyordu. Üstelik çok da az sayfalı bir kitap olmasına rağmen! Çalışmanın sorusu aşikar, kendi sokağımızda/muhitimizde/şehrimizde neler dönüşüyor ve biz ne zaman farkına varabiliyoruz? Mesela 20 katlı bir bina, bittiğinde mi görünür oluyor? Kitabın, görece hızlı hareket edebilen akışını bozan ve projeyi basılı bir formatta elle tutulur bir nesneye dönüştüren güzel bir uyarlamaydı. Bu farklılığı görmek, benim için heyecan doluydu ve bir kitabın alışık olduğumuz endüstriyel üretim yöntemlerinden ve ölçülerinden sıyrılarak, çok daha başka şekillerde yapılabileceğini göstermişti. (Bu arada endüstriyel üretim yöntemleriyle basılan, hızını okuyucusuyla beraber düzenleyen ve başucu/başüstü kitaplarımdan olan Orhan Cem Çetin'in Bedava Gergedan'ını da bilmeyenler için söylemiş olayım.

Territory kitabından

 

Arkadaşlarımın kitaplıklarında yer alan, atölyelerde inceleme fırsatı bulduğum, Filbooks'ta bakabildiğim ya da maalesef dokunamadan internette görebildiğim kitapları düşününce; yani zihnimi eşeledikçe örnek verilecek daha nice kitap çıkacağına eminim. Ama her konuda olduğu gibi fotoğraf kitapları da bir derya ve fotoğraf kitabının neden ve nasıl olabileceğine dair bana fikir veren ve aklıma gelen üç kitabı anlatmaya çalıştım.

Malum, bir süredir nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde fotoğraf kitabı ön planda bir mecraya dönüşüverdi. Hatta Begüm Yamanlar'ın çalışmasında olduğu gibi desem yeridir! Haliyle kitapların anlatım/üretim biçimleri ve bize etkilerine dair olan sohbetlerimize, güncel sanatın ve sanat piyasasının fotoğraf kitaplarına bakışını -belki biraz gıybetini de- dahil eder olduk. Bu mevzulardan birinin kitabın sanatçıya taşınabilir sergi imkanı vermesi, diğerinin de fotoğraf kitaplarının fetiş bir nesneye dönüşmesi olduğunu söyleyebilirim. Bazı fotoğraf kitaplarının malzeme, işçilik gibi zanaati ve sınırlı edisyonu nedeniyle erişilemeyen nesneler olduğunu görmek biraz üzücü. Yine dijital kopyalardan/video kayıtlarından inceleyebileceğimiz ama canlı bir şekilde göremeyeceğimiz "yokeser"lere dönüşüyor. Tabii ki gitmesek de, görmesek de o köy bizim ama burada daha çok züğürt tesellisinde çenemizi yorduğumuzu düşünmüyor değilim. Buradan anlıyorum ki, fotoğraf kitapları bildiğimiz kitaplardaki sahip olabilme durumumuzu sağlamaya pek müsait değil. Belki bu yüzden sanat oluyordur diyeceğim ama o da edebiyata ayıp olacak.

Fotoğraf kitabı sahibi olmanın maddi olarak sahibine pek de bir getirisi olmaması, diğer taraftan statü olarak bir katma değer yarattığı düşüncesi de sohbetlerde konuştuğumuz diğer mevzular. Sanatçının fotoğraf üretiminin yanı sıra aktarmak istediği her şeyi kitap formatına göre düzenlemesi, kurgusu, emeğiyle nitelikli bir sonuca ulaşması ve çalışmasını en iyi şekilde aktarabiliyor oluşu haliyle her başarılı çalışma kadar statü sağlıyor. Ancak öte tarafta ise belki sadece verilen emekten, belki mecranın kendisinden kaynaklı bir şekilde sahibine bir güç kazandırabiliyor. Çünkü kitap havalı bir şey oldu ve kitabın varsa sen de havalı/iyi/bir adım önde bir sanatçı olabilirsin. Sanki. Sanıyorum her trend gibi fotoğraf kitapları da kendi içinde her insani hali barındırıyor. Zaten, her şeyimiz mükemmel de, fotoğraf kitaplarını o yüzden mi hırpalıyoruz?

Kitap en nihayetinde bir yöntem. Bu nedenle yöntemi övmenin ya da yermenin bir anlamı yok. Daha çok anlamaya çalışmak ve bunun için düşünmek, sormak, sorgulamak gerekiyor. Keza bu güncellemenin "fotoğraf kitapları"na dair olması kendi kadar üzerine düşünülenleri de görünür kılma çabası. Farklı mecralarda devamının gelmesi ise temennimiz. Yoksa "fotoğraf sergileri" diye bir dosyamız da hiç olmadı ama sergileme bizim için hep önemliydi. İlerleyen bir başka gün bir mecra olarak "hologramik kitap" çıkarsa, onun da üzerine konuşabiliriz ve o zaman fotoğraf kitapları da mecra olarak normalleşir. Neden olmasın?