Sinema ve Edebiyatın Öksüz Çocuğu: Bir Fotokitap Olarak Fotoroman

#20
Aslı Narin
Hakkında Diğer Yazıları

Fotoroman kelimesi ile ilgili bildiğim şeyler annem ve babamın cümleleri ile sınırlıydı. Annem öğrenciyken yazları nasıl fotoroman okuduklarını ve arkadaşlarıyla değiş tokuş ettiklerini anlatırken, babam iş hayatına isyan ettiğim zamanlar "oturup evde makyaj yapıp fotoroman mı okuyacaksın" diye beni azarlardı. Fotoroman, benim için vakit öldürmeye yarayan, yaz mevsiminin kum ve deniz kokusunu burnuma dolduran bir eğlence biçimini anımsatıyordu. Neyse ki Ayfer Tunç'un kitabı Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek: 70li Yıllarda Hayatımız(1) kitabında da fotoromanın bu şekilde algılandığını okuduktan sonra bir nebze rahatlamış, biraz da üzülmüştüm. Halbuki ben, bir nevi günümüzün romantik dizileri yerine geçen bu kitapları sahaf ve bit pazarlarını gezdiğim sıralarda görmüş ve bazılarının fotoğraflarını çok beğenip toplamaya başlamıştım. Bugüne kadar ne yaptığımı ve fotoromanın ne olduğunu hiç sorgulamadan, spontan bir şekilde yapmıştım. Ta ki The Photobok Museum'un kurucularından Markus Schaden'in katıldığım fotoğraf kitabı atölyesinde elimdeki fotoromana bakıp onu Photobook Müzesi'ne bağışlamamı istemesine kadar.

Screen Shot 2016-08-06 at 12.06.27.png

Istanbul Calling Fotoroman Turkish Style, 2016; Fotoğraf: Markus Schaden (kaynak: instagram.com/the_photobookmuseum)

 

Fotoroman, bilindiği üzere fotoğraflardan oluşan ve bir olay örgüsü anlatan, bu fotoğrafların metinlerle desteklendiği bir mecra. Bu anlatım tarzı, ilk olarak İtalya'da 1947 yılında ortaya çıkıyor. Her ne kadar ilk fotoromanın hangisi olduğuna dair tartışmalar olsa da genel olarak haftalık İtalyan dergisi "Il Mio Sogno" (My Dream) isimli dergide seri olarak yayınlanan "Nel fondo del cuore" (From the Bottom of My Heart) kabul edilmekte.

Neredeyse bir gecede doğan ve yepyeni bir şey olarak algılanan fotoromanın, birçok mecranın yaratıcı bir şekilde iç içe geçmesinden oluştuğu söylenebilir. Aslında genel olarak bakıldığında, 1920 ve 30ların İtalyan popüler dergilerinin fotomontaj teknikleri, sinema ve ünlü kültürünün devamı olarak görülebilir. Bir bakıma fotoroman, duygusal edebiyattan aldığı güçlü tematik ve anlatı etkisiyle çizgi romanın (şüphesiz mecranın en çok etki altında kaldığı alan) fotoğraflı versiyonuna geçişi karikatür ile film fotoromanlarının (İng. film-novel) karışımı olarak ifade edilebilir. (2)

Çoğu akademisyen için fotoroman, kolay harcanabilir bir kurban gibi gözüktüğünden savunucusu da pek çıkmamış. Fotoroman hep aptal, zayıf ve çok fazla kendini tekrar eden bir mecra olarak görüldüğünden buna verilecek tek bir tepki türü olmuş: Görmezden gelmek. Barthes bile fotoromanın sahip olduğu kültürel ve eleştirel statüden bahsederken, "Genel olarak harekete geçiren fakat tramvatize edecek şekilde aptallık" gibi terimler kullanıyor. (3) Fakat Jan Beatens'a göre fotoromana daha yakından baktığımızda fotoğraf, sinema ya da çizgi roman tarafından ortaya atılması imkansız olan birçok etkileyici soruyla karşılaşabiliriz. (4)

Fotoromanın kendine has bir tarzı olduğu aşikar. Sadece fotoğraflardan oluşmasından ziyade belirli bir estetiğe göre oluşturulan fotoğraflardan meydana geldiğini hepimiz fark etmişizdir. Bu fotoğraflar genellikle yüzün -hem erkek hem kadın yüzleri- ve bedenin -çoğu zaman kadın- erotizmi üzerinden kuruluyor. Hatta bu makaleyi yazarken konuya değinen önemli bir Türkçe kitap buldum. Bahadır Türk tarafından yazılan kitabın ismi "Hayali Kahramanlar Hakiki Erkekler Çizgi Roman ve Fotoromanda Erkeklik Temsilleri Üzerine Denemeler". Ek olarak belirtmek gerekir ki fotoroman mecrası direkt olarak çizgi roman ve karikatürlerin tasarım modellerini taklit etmemektedir. Bu iki mecradan farklı olarak fotoroman, daha tersine bir format belirlemiştir kendine. Daha yalın bir tasarıma sahiptir. Bunun sebebi romansı özelliği kaybetmemek ve dikkat dağınıklığını engellemenin yanı sıra fotoğraflardaki çekici tarzın baştan çıkarıcı doğasını arttırmaktır. (4)

Türkiye'de fotoroman aslında film fotoromanları ile başlamış. Film setlerinde çekilen film karelerinden çizgi roman gibi oluşturulan bu romanlar Türk fotoroman tarihinin başlangıcını oluştuyor. İtalya'da da fotoroman bu şekilde gelişmiş ve sektörün başarısından dolayı fotoroman kendi senaristlerini ve oyuncularını yaratmıştır.

"Cumartesi Saat Dörtte", çoğu kaynakta belirtildiği üzere Türkiye'nin ilk orijinal -bir filmden uyarlanmamış, senaryosu fotoroman için yazılmış- fotoromanıdır. Bir yandan da fotoroman hakkındaki kaynakların Türkiye'deki eksikliğinden ötürü, internet ve gazete arşivlerinden elde edilen bilgiler ışığında aslında "Deniz Çağırıyor" isimli fotoromanın ilk olduğu söylenir.

Türkiye fotoroman tarihinin en farklı fotoroman serisi İtalyan orijinli fotoroman serisi Killing'dir. Ülkemizde Türkçeye adapte edilmiş ve yayınlanmış bu fotoroman serisinin başrolünde iskelet kostümlü bir anti kahraman vardır ve genç ve güzel kadınları öldürmektedir. Çoğu Türk fotoromanında İtalyan ve Fransız versiyonlarında olduğu gibi bir melodrama hakim olduğundan Killing, bu yönüyle ayrılmaktadır. Heyecan ve korku unsurlarını katan neredeyse tek fantastik fotoroman olduğundan Türkiye'de ilk çıktığı andan itibaren çok popüler olmuştur. İlk sayısı Son Gazetesi tarafından 1967 yılında basılmıştır. Daha sonra 70lerde Ceylan Yayınları tarafından satın alınıp kendi başına cep fotoromanı olarak çıkmaya devam etmiştir.(5)

 

SES_67_Kllng_Haberi_1.jpg

Bir dergide çıkan Killing haberi, (kaynak: cizgidiyari.com)

 

Bunun yanı sıra fotoromanlarda sadece film adaptasyonları değil, edebiyat adaptasyonları da yapılmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın en önemli eserlerinden "Huzur" da fotoroman olarak piyasa çıkmıştır. Huzur, 1973'te Tercüman gazetesinin ilavesi olan "İnci" isimli yayında yer almıştır. (6) Bu romanın yansıttığı huzursuzluk halini altı ayda sindire sindire okuduğumu düşününce fotoroman olmasına çok şaşırdığım eserlerden biridir. Senaryo kısmının kolay, akıcı ve anlaşılabilir olması -popüler kültüre hizmeti ve toplumun her kesimine hitap etmesi sebebiyle- çok önemli olan fotoromanda Huzur gibi bir romanın kullanılmış olması ilginçtir.

 

tumblr_mzwldqsHpF1rmg4oro1_1280.jpg

 

Tercüman Gazetesi, 1973; (kaynak: dogukanisler.tumblr.com/)

 

Fotoroman ülkemizde o kadar sevilmiştir ki, fotoromanda oynayan kişilerin karakterleri gerçek hayatlarıyla birleşmiştir. Sabah Gazetesi'ndeki Nebil Özgentürk'ün yazdığı köşe yazısına göre Orhan Gencebay'ın yer aldığı bir fotoromanın gazetedeki viral denilebilecek reklamı sebebiyle Orhan Gencebay'ın gerçekten öldüğü sanılmaktadır. (7) Ya da fotoroman rekortmeni olarak anılan oyuncu Hülya Tuğlu, okur mektuplarından bahsederken onların nasıl Tuğlu'nun giyim tarzına yönelik eleştirilerde bulunduğunu ve artık gardırobunu bu eleştiriler doğrultusunda değiştirmeye başladığını okumak Türk halkının hem ünlülerle hem de fotoromanlarla olan ilişkisini az çok göstermektedir. (8) Bu sebeple tahmin ettiğiniz hatta edemediğiniz (Yılmaz Güney bile) birçok ünlü çeşitli fotoromanlarda yer almıştır. Fotoromanlar, Türkiye'de şöhret olmanın, ünlüleri takip etmenin ve onlara ulaşmanın başka bir kanalı olmuştur. Agah Özgüç'ün makalesine göre 1982′de Güneş Gazetesi'nin çıkmasıyla fotoromanda siyah beyaz devri kapanır ve artık renge geçilir. Bu durum, daha çok ünlünün bu maratona katılmasına sebep olur. Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses, Cüneyt Arkın, Adile Naşit ve daha bir sürü isim bu popüler mecrada yer alır.

 

kadirinanir_.jpg

Kadir İnanır bir fotoromanda başrolde iken, (kaynak: segese.tumblr.com/)

 

87259461_tn30_0.jpg

"Asılacak Adam" fotoromanından, (kaynak: urun.gittigidiyor.com/)

 

barismanco.jpg

"Küheylan" fotoromanından; (kaynak: naftalinli.tumblr.com/)

sezenaksu-çalıkuşu.JPG

"Çalıkuşu" fotoromanından; (kaynak: limonluknet.blogspot.com.tr)

 

Fotoromanın bir çeşit fotoğraf kitabı olduğunu algıladıktan sonra bu bakış açısıyla Cep Fotoroman serisinden "Geride Kalan Günler" isimli bir fotoromanı okumaya başladım. Fark ettiğim ilk şey, fotoğraflara çok bakmadığım ve yazıları okurken onların sadece arka plan olarak kaldığıydı. Bunun dışında fotoğraf kitabı dediğimizde fotoğrafçının adı öne çıkarken bu gibi çalışmalarda senaryoyu yazanın adı ve oyuncuların adı daha öne çıkmakta, genelde fotoğrafçıların adı kenarda köşede kalmaktadır. Fotoğrafçılar, fotoroman projelerinde bir çeşit görüntü yönetmenliği üstlenmektedir.

 

tumblr_nn97jde5lF1rbk5q0o1_540.jpg

Cep Fotoroman Serisi, (kaynak: http://sahafnazimhikmet.tumblr.com/)

 

Daha önce de yazdığım üzere fotoğraflar genelde portrelerden oluşuyor. Dramatik bir ışık kullanılarak ve yakın portre çekimleriyle karakterlerin psikolojik durumlarını anlamız sağlanıyor ve bunun dışında çok fazla detay görmüyoruz. Hikaye anlatımı ise lineer ve sade bir yapıya sahip. Benim için fotoromanın birçok fotoğraf kitabında da hissedilen olumlu bir yönü var: Bazı bölümleri -özellikle mekanlar ve detay hareketleri- izleyicinin hayal gücüne bırakılıyor. Bu fotoğraf kitabı deneyimi aslında bir çeşit sinemaya dönüşüyor. John Berger'e göre fotoromanda fotoğraf kullanımı yeni bir çözüm üretmez, sinema ve tiyatronun konvensiyonlarına göre bir hikayenin yeniden üretilmesini sağlar. Karakter aktörler, dünya da sahne olmuştur. Bu yüzden kitabı okurken montajın gücü herhangi bir fotoğraf kitabından daha fazla hissediliyor. İzleyicinin kendi zihninde tamamlaması gereken bölümler oluşuyor. İzleyicinin içsel deneyimini katabilmek için klasik sinema montaj tekniklerini kullanılıyor. Clive Scott, The Spoken Image kitabında kitabı okuyan kişinin içsel bir heyecan ve zaman mekan kavramı yaşaması için sadece bu montaj tekniklerinin yeterli olmadığını, kareler arasındaki yapıcı boşluk kullanımının da önemli olduğunu söyler. Bunun adına "entr'images" ya da "between pictures", Türkçe olarak "imajlar arası" diye bir terim kullanır. Bu teknik, Scott'a göre fotoromanı sinemadan ayıran ve çizgi romana yaklaştıran en önemli özelliktir. (10)

 

11f818c6-430a-4844-a40f-4147a39a0de8.jpeg

Geride Kalan Günler'den bir sayfa.

 

Fotoroman, anlaşıldığı üzere bir popüler kültür iletişim aracı olmuştur. Fakat kendisinin fotoğraf kitabı olduğu reddedilemez. Şu an fotoğraf kitabı dünyasında çok fazla deneysel ve sıradışı projeler görüyor olsak da fotoroman kadar çok bilinen bir türün etkisi ile üretilmiş bir fotoğraf kitabı görmememiz şaşırtıcı. Bunun sebebinin fotoromanın popüler kültür ve popüler figürlerle iç içe olmasından ötürü entelektüeller tarafından her zaman küçümsenmesi, çoğunlukla romantik öğelerden oluşan ve kadınlara hitap eden bir tür oluşu olduğunu düşünüyorum. Halbuki fotoroman estetiğini kullanan sanatçılar elbette ki var. Duane Michals, Sophie Calle ve Marie-Françoise Plissart rastladığım örneklerden birkaçı. Plissart, fotoroman estetiğini Jacques Derrida ile beraber ürettiği Right of Inspection (Droit de Regards) isimli kitabında kullanır. Fakat bu kitapta fotoğraflar tek başına yer alır, konuşma balonları ya da yazılar yoktur. 100 sayfalık bu fotoromanın sonunda Derrida'nın fotoğraf, görme ve cinsiyet gibi konuları içeren yazısıyla karşılaşırız.

 

plissard_derrida.jpg

Marie-Françoise Plissart, Jacques Derrida -Droit de regards, 1985

 

Fotoğraf ve yazı birleşimini en iyi kullanan sanatçılardan biri olan Sophie Calle ise The Sleepers (Les dormeurs) ve Suite Vénitienne eserlerinde fotoroman tarzını kullanır, fakat yazılar karenin dışında yer alır.

 

sophie_calle_suite_venitienne.jpg

Sophie Calle- Suite Vénitienne, (2015)

 

Fotoğraf sekansları kullanan bir başka sanatçı da Duane Michals'tır. Kendisine fotoğrafçı değil "hikaye anlatıcısı" olarak tanımlar ve sadece Bresson'un bahsettiği "karar anı"nı değil ondan öncesi ve sonrasını da görmek istediği için böyle çalışmalar yaptığından bahseder. (11)

 

duane_michals.jpg

Duane Michals- Things are Queer, 1973

 

2016 yılına baktığımızda artık fotoroman çok yaşamamak ve yaşatılmamakla beraber yine de nostalji meraklılarının canlandırmaya çalıştığı bir şey olarak ara sıra karşımıza çıkıyor. Örnek olarak Pulbiber Dergi, her sayısında dergiye ek olarak bir fotoroman veriyor. Bunun dışında "tıkla galeri" teriminin sofistike kullanım şekli "fotoroman" olmuştur. Ayrıca "fotoroman" kelimesi, Türkiye'de birkaç fotoğraf stüdyosunun da adına ilham vermiş bir kelime olarak yaşıyor.

 

Notlar:

1.Tunç A. (2005). Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek: 70li Yıllarda Hayatımız. İstanbul: Can Yayınları.

2.Beatens, J. (2013). "The Photo-Novel: Stereotype as Surprise. History of Photography. 37(2), 137-152, DOI:

3.Barthes, R (1982.). L'obvie et l'obtus. (pp. 59-60), Paris: Seuil.

4.Beatens, J. (2012).The photo-novel, a minor medium?. Necsus. European Journal of Media Studies Vol:1 Issue:1 (s.1-3). Amsterdam University Press.

5. scanfan (2014, October 13). "Yeşilçam Uyarlaması Killingler" [Forum alıntısı]

http://www.cizgidiyari.com/forum/i-i-j-k-l/441-killing.html

6.http://dogukanisler.tumblr.com/post/74375144422/1973te-terc%C3%BCman-gazetesinin-ilavesi-incide

7. Özgentürk, N.  (1999,  June 14). "Fotoromanın Yeşilçam'ı". http://arsiv.sabah.com.tr/1999/06/14/y46.html

8.Milliyet Renk dergisi sayfa 1 13.01.1984, Milliyet Gazete Arşivi

9. Kocabaylıoğlu, D. (2007, September). "Bir Dönemin Fotoroman Sinemacıları" [Blog alıntısı]

http://limonluknet.blogspot.com.tr/2007/09/bir-donemin-fotoroman-sinemaclar.html

10. Scott, Clive. (1999). The Magazine Photo-story: The Rise and Decline of a Genre. The Spoken Image: Photography and Language. (pp. 184-214),  London, UK: Reaktion Books.

11. (2014, May 14). Storyteller: The Photographs of Duane Michals

 http://press.cmoa.org/2014/05/14/duane-michals/