Torun’daki Son İki Sergi: Lendemain Demain & Dörtlüleri Yak

#21
Alper Yıldırım
Hakkında
Mert Acar
Hakkında

Ankara'nın severek takip ettiğimiz inisiyatiflerinden Torun, sanatçıların bağımsız sergiler yapması için sağladığı ev sahipliği misyonunu Kasım 2016'da noktaladı. Eksikliği hissedilen "paylaşım alanı"nı kurmayı başaran ve çok uzun bir süre sergilerin, sanatçıların, izleyicilerin, yani en temelde aynı hayallere sahip pek çok insanın bir araya gelmesini sağlayan Torun, ihtiyaç olduğunu düşündüğü başka mecralara ve yapılara yönelerek yoluna devam edecek.

Torun ile ilgili daha fazla bilgiyi Sanat Dünyamız'da yayınlanan bu yazıdan edinebilirsiniz.

Burada bahsedeceğimiz ise Torun'un ev sahipliğinde gerçekleşen, bazı noktalarda kesiştiğini ve dolayısıyla güncel dertlerimizin de ortaklığını gösterdiğini düşündüğümüz son iki sergi. Sonuncu sergi Mert Acar'dan "Dörtlüleri Yak", bir önceki ise Alper Yıldırım'ın "Lendemain Demain" isimli çalışmasıydı.

 

 

Lendemain Demain, ilhamını Borges'in kısa hikayesi "Ölümsüz"den alan bir çalışma.

Öyküde, Romalı savaşçı Marcus Flaminius Rufus'un Ölümsüzler Kenti'ni ve bu kentin kenarından geçen, suyundan içenlere ölümsüzlük bahşeden nehri arayışı anlatılıyor. Marcus kendini mağara adamları tarafından tutsak edilmiş bulur ve şuursuzca kaçarken yakında bir nehire ulaşır. Susuzluğunu giderirken Ölümsüzler Kenti'ni görür. Kent labirentlerden ve kullanılamaz, çarpık yapılardan oluşmaktadır. Labirentlerde gezen Marcus Flaminius Rufus, bu yerleşkenin sahipleri tarafından yüzyıllar önce bırakıldığının farkına varır ve kenti terk eder. Marcus Flaminius mağara adamlarının aslında ölümsüzler olduğunu, ölümsüzlüğü elde ettikten çağlar sonra da özgün Ölümsüzler Kenti'ni yıkıp yerine labirentler inşa ettiklerini öğrenir. Kente girmeden önce içtiği ise ölümsüzlük nehrinin suyudur; artık kendi de sonsuz bir yaşam sahibidir.

Ölümsüzler için sonsuz yaşam; zamanın, mekanın ve hareketin önemini yok etmiştir. Bu durum fotoğraflar için de geçerli midir? Yıldırım, fotoğrafların sonsuzluğunu kontrol etmek ve sınırlar çizmek, bir diğer deyişle sergiyi kurgulamak yerine bilinmezlikten yana görünüyor. Çalışmasındaki yüz civarı fotoğrafın dizilimini de izleyiciye bırakıyor. Tıpkı öyküde olduğu gibi bu sergi alanını da var olanlarla katılımcıların kurgulamasını istiyor. (Biz de internet sitesinde yer alan tüm fotoğraflar arasından kendi kurgumuzu yaptık.) Çalışmanın bir de müzikal yanı bulunuyor. Açılış gecesinde Yıldırım ve iki arkadaşı, seyircilerin fotoğrafları yerleştirmesinin ardından akustik/ambient müzik türüne dayalı bir performans gerçekleştirdi.

Lendemain Demain, bir sergi için beklenen sınırlama yerine çalışmayı alabildiğine özgürleştirerek tekil fotoğraflara yaklaşımı deforme ediyor. Seyirciyi (başka bir deyişle kent ziyaretçilerini) sergi alanının tümüne bakmaya ve anlamaya yönlendiriyor.

 

 

*

Terk edilmiş mekanlar, doğada yer alan nesneler "Lendemain Demain"de hüzünlü imgeler olarak karşımıza çıkarken "Dörtlüleri Yak"'ta Mert Acar, doğaya ait olmayan nesnelerin oluşturduğu yeni manzaraları keşfedip anlamaya çalışıyor.

Fotoğraflarda kırsala billboardlar, benzinlikler, yüksek gerilim hatları, binalar dahil oluyor ve günümüzün kendine has estetiğini oluşturuyor. Acar çalışması için şöyle diyor: "Kırsalın, kentin üzerime gelen kaosundan farklı bir kaosa sahip olduğunu keşfettim diyebilirim. Bir yanda doğal alanların verdiği özgürlük hissi, diğer yanda manzarayı bıçak gibi yaran yollar ve çevresinde yine kente hizmet eden insan yapıları. Benim için kırsalda yer alan bu yapıların en dikkat çekici özelliği ise kimliksiz olmaları oldu. Neredeyse tamamen işleve yönelik tasarlanmış formların doğal alanlar üzerindeki özensiz yerleşimlerini, şehrin yapılanmasından daha dürüst bulduğumu söyleyebilirim."

Proje Ankara ve çevresinde şekillenmeye başlasa da, fotoğraflar mekansal bir kimliğe işaret etmiyor. Aksine, kırsal gibi bu yapılar da kimliksiz ve sahipsiz. Sergi alanındaki dağınık yerleşim de kırsalla ve Acar'ın keşfiyle özdeşleşiyor. Farklı ölçülerde, farklı yüksekliklerde olan fotoğrafları gerçekten keşfetmek için uzaklaşmanız, yaklaşmanız hatta merdiven çıkmanız gerekebiliyor.

Özellikle endüstriyel yapılar ve mekanlar, günümüzün iyi mi kötü mü olduğuna bir türlü karar verilemeyen süper kahramanları olarak sanatçıların üretimlerine fazlaca konu oluyor. Acar'ın kırsalda, yani daha da güvensiz ve uçsuz bucaksız bir alanda bu arayışa girmesi ise; tedirginlik ve tekinsizliğin zirvede olduğu bir keşif süreci gibi düşünülebilir.

Bir yandan göze estetik gelen, öte yandan doğanın içinde tüm yapaylığı ile beliren bu nesnelerin; görece Becherlerin su kuleleri gibi, Anadolu'da dönemin endüstriyel bakışını göstereceği kesin.

 

 

*

Her iki proje için de önemli semboller barındıran doğada "Lendemain Demain"in daha çok hislere, "Dörtlüleri Yak"ın ise daha çok anlamaya odaklandığı söylenebilir.